Kitap Mevlana Celaleddin Rumi'nin menkıbelerinden oluşuyor. Bana çok hitap etmedi açık söylemek gerekirse. Kitabın saldırgan dilinin ve Mevlana'yı konumlandırdığı yerin günümüz okuruna çok hitap edeceğini düşünmüyorum. Ahmet Eflaki, Mevlevi tarikatına mensup bir kişi sıfatıyla bu kitabı kaleme almış fakat şeyh uçmaz müridi uçurur anlayışıyla fazlasıyla köpürtmüş.
Dünya zindanında ve tabiatın kuyusunda hapis kalıp beden sandığının esiri olan insan ruh,birden bire Allahın lütfu ile kurtulup kendi aslına ulaşır.Normal zamanda bile birini zindandan serbest bırakıp gönlünü hoş etseler hiç şüphesiz bu olay bin hamde ve sevince sebep olur.Gerçek Allah dostlarının ölümü de bunun gibidir.
Mevlânâ Hazretleri’nin anlattığına göre:
“Allah Teâlâ, Âdem (a.s.)’ın temiz olan cismini topraktan yaratıp rûh üfleyince, Cebrâil (a.s.)’a:
«- Benim kudret denizimden üç tane büyük cevher al, nurdan yapılmış bir tabak içerisine koyup onu Âdem (a.s.)’a arzet! O, bu üç cevherden birini seçsin!» diye emretti.
Bunlardan biri akıl, ikincisi iman, üçüncüsü de hayâ cevheri idi. Cebrâil (a.s.) tabağı Âdem (a.s.)’a arzetti ve bu hâli ona anlattı. Âdem (a.s.); «Mü’min Allah’ın nuru ile bakar» (Tirmizî, Tefsir 15) hadîs-i şerifi mûcibince firaset nazarını kullandı ve aklı seçti. Cebrâil (a.s.), iman ve hayâ cevheri bulunan tabağı kaldırıp tekrar kudret denizine götürmek istedi. Fakat Cebrâil bu kadar kudretine rağmen tabağı yerinden kaldıramadı. İman ve hayâ cevherleri ona:
«- Biz Allah’ın sevgilisi olan aklın sohbetinden ayrılamayız, onsuz hiçbir yerde karar ve mânamız kalmaz. Çünkü biz üçümüz ezelden beri Allah’ın şeref mâdeni ve kudret denizinin cevherleriyiz, birbirimizden ayrılamayız» dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Cebrâil’e:
«- Ey Cebrâil! Onları bırak gel!» emri geldi. Bu üç temiz cevher Âdemoğullarına kalmış mirastır.” (Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, I, 263)