Baharın göbeğinde, tarlalarda, tepelerin eteklerinde otlar
yemyeşilken, gelinciklerle acıbaklalar toprağı alla mora bürürken, o ulu ağaçlar sarımtırak yeşil gencecik yapraklarla yeni yeni uyanırlarken, dünyada oradan daha güzel bir yer olamazdı. Ne kadar alışsanız gene de doyamazdınız bu güzelliğe. Sabahleyin boğazınızdan yakalardı sizi, güneş batarken de zevkten içiniz burkulurdu. Çiçeklerin, otların o tatlı kokusundan soluğunuz kesilirdi, sanki kanınız alevlenmiş gibi solurdunuz.
"Yolcularla sürtüşmemenin bir yolu daha var."
"Nedir o?"
"Bırak kendileri karar versinler. Demokrasi bu değil mi?"
"Bak görürsün kavga etmeye başlayacaklardır."
"Kendi aralarında kavga edenlerse, bir şey olmaz."
Juan’ın gözleri kısıldı. Karısının söylediği yalandı, bunu biliyordu ama, işin doğrusunu öğrenmeye de pek niyeti yoktu. Kadın kavgalarını hiç umursamazdı.