Muhtelif inanışlı kimseler, birbirlerine kin, nefret besliyorlarsa, birbirlerini hor
görüyorlara ve hatta sadece birbirlerine acıyorlarsa, bu gibi kimselerde hoşgörü
yoktur; bunlar bağnazdırlar. Hoşgörü o kimsede vardır ki, vatandaşının veya
herhangi bir insanın vicdanî inanışlarına karşı, hiçbir kin duymaz; bilâkis hürmet
eder. Hiç olmazsa, başkalarının, kendininkine uymayan inanışlarını
bilmemezlikten, duymamazlıktan gelir. Hoşgörü budur. Fakat, hakikati söylemek
lâzım gelirse diyebiliriz ki, hürriyeti hürriyet için sevenler, hoşgörü kelimesinin ne
demek olduğunu anlayanlar, bütün dünyada pek azdır. Her yerde umumî olarak
geçerli olan bağnazlıktır. Her yerde görülebilen barış manzarasının temeli,
bağnazlık ile hür fikrin, birbirine karşı kin ve nefreti üstündedir. Temelin
devrilmemesi, kin ve nefret zeminindeki dengeyi tutan fazla kuvvet sayesindedir.
Bu söylediklerimizden şu netice çıkar ki, aramızda, hürriyet engellerinin ortadan
kalktığına, bizim gibi düşünen ve hissedenlerle birlikte yaşadığımıza hüküm
vermek müşküldür. O halde görülen, hoşgörü değil, zaafın dermansız bıraktığı
bağnazlıktır.
Şüphesiz, fikirlerin, inançların başka başka olmasından, şikayet etmemek
lâzımdır. Çünkü, bütün fikirler ve inançlar, bir noktada birleştiği takdirde, bu
hareketsizlik belirtisidir, ölüm işaretidir. Böyle bir hal elbette arzu edilmez. Bunun
içindir ki gerçek hürriyetçiler, hoşgörünün umumî bir haslet olmasını temenni
ederler.