Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Avrupada Hümanizma ve Rönesans Kültürü

Charles G. Nauert

Avrupada Hümanizma ve Rönesans Kültürü Gönderileri

Avrupada Hümanizma ve Rönesans Kültürü kitaplarını, Avrupada Hümanizma ve Rönesans Kültürü sözleri ve alıntılarını, Avrupada Hümanizma ve Rönesans Kültürü yazarlarını, Avrupada Hümanizma ve Rönesans Kültürü yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
328 syf.
9/10 puan verdi
·
25 saatte okudu
Avrupa'da Hümanizma ve Rönesans Kültürü - Charles G. Nauert
Rönesans hakkındaki genel-geçer bilgilerin, aslında tam olarak öyle olmadığını, bu genel-geçer bilgilerde; atlanan, ıskalanan, ve görülmeyen nüans noktalarını gösteren bir kültür çalışmasıdır. Özellikle, kitabın son bölümü, kitabın özeti niteliğinde: Rönesans'ı Rönesans yapan sosyo-tarihsel unsurlar özetlenmiş, toparlanmış. (Bu kitabı okumadan önce, konu hakkında bir iki makale okuyun, veya bir iki Youtube videosu falan izleyin. Böyle yaptım, böyle yapmasaydım bu kitabı büyük ihtimalle anlamazdım.) Puan olarak 9/10 veriyorum. Tarih bilimiyle uğraşanlar başta olmak üzere, bütün sosyal-bilimcilerin okumasını tavsiye ederim.
Avrupada Hümanizma ve Rönesans Kültürü
Avrupada Hümanizma ve Rönesans KültürüCharles G. Nauert · Türkiye İş Bankası Yayınları · 201117 okunma
Petrarca'nın yalnızca yitik yapıtları yeniden ortaya çıkarma çabasından dolayı değil, Hıristiyan klasik çağ uzmanlarının hep yüz yüze kalmış oldukları bazı iç çatışmaları çözme çabasından dolayı da tarihsel olarak önemlidir. Tanrıyı düşünmek üzere dünyadan el etek çekme dürtüsüyle dünya yaşamında ün ve servet edinme dürtüsü arasındaki çelişki bu türdendi. Ortaçağ Hıristiyanlığında manastır geleneği tefekküre dayalı bir yaşamı etkin yaşamın üzerinde tutmuştu ve Petrarca manastır yaşamını öven bir kitap yazdı. Bununla birlikte, genelde onun manastır yaşamına övgüsü, özgül olarak manastır etkinliklerinden çok insanın düşünmek üzere kendi içine çekilmesini vurguluyordu.
Reklam
Hümanizma'nın eğitimin amaç ve yöntemlerini tanımlamaktaki başarısı, onun zamanın siyasal ve toplumsal gereksinimlerine uygun düşmesine dayanıyordu. Şiir aslında fizikten daha pratikti; bunun modern insanın kulağına tuhaf gelmesi, bütünüyle daha iyi bir fizik anlayışına sahip olmamıza dayanmayabilir. Bu aynı zamanda modern dünyanın tinsel, etik ve toplumsal yoksulluğunu da yansıtıyor olabilir.
Hümanistlerin Petrarca döneminden itibaren sık sık skolastisizme saldırdıkları doğrudur; ama bu durum doğrusu felsefenin değil, daha çok eğitim ve öğretim programına ilişkin tartışmaların sonucuydu. Hümanistler skolastik eğitime egemen dar görüşlü, meslek okulu yaklaşımına karşı çıkıyorlardı. Skolastisizme kimileyin dini inanç bakımından fazlasıyla yıkıcı göründüğü için saldırdılar (Petrarca'nın yaptığı gibi).
18. yüzyıldan bu yana, Hümanizma'yı daha kapsamlı ve açıkça daha önemli bir şeyle, yeni bir felsefenin yükselişiyle eşitleme yönünde çabalar gösterilmiştir. Bu yeni felsefe genellikle insan doğasının yüceltilmesi ve ortaçağda yaşama egemen olduğu varsayılan öbür dünya odaklı değerler yerine bu dünya odaklı amaçların yüceltilmesi olarak tanımlanmıştır. Ne var ki, Hümanizma'yla ilgili bu düşünme biçimi, (Petrarca'yla başlayarak) önde gelen hümanistlerin hâlâ öbür dünya odaklı dini değerlerin büyük etkisi altında kaldıklarına ilişkin yadsınamaz kanıta göğüs gerdi.
Rönesans Düşüncesinin Ölümü
Rönesans Hümanizma’sı bir felsefe değildi. Montaigne’in ve onun öğrencilerinin kuşkuculuğuyla muhakkak ki özdeş değildi. Ama bir düşle; Yunan ve Roma uygarlığı metinlerinin -daha da önemlisi, de­ğerlerinin, en gizli sırrının- yeniden keşfi yoluyla Avrupa toplumunun rahatsızlıklarına ve yetersizliklerine kapsayıcı ve kesin bir çözüm bulma düşüyle
Reklam
Tek önemli istisna, kuzey Rönesans sanatının öne çıkan siması Albrecht Dürer’dir (1471-1528). Gelişen kuzey geleneği doğrultu­sunda yetişmesine ve yapıtlarında yerel birçok öğeyi korumasına kar­şın İtalya’ya yaptığı üç inceleme gezisi (1494-5, 1505 ve 1506-7) onu hem bilimsel perspektif ilkelerini benimsemesi hem de yalnız­ca becerikli bir zanaatçı değil, bir entelektüel, temel beşeri bilim eği­timi almış biri olarak sanatçı anlayışı bakımından da İtalyan Rö­nesans’ının bir öğrencisi durumuna getirdi. Dürer’in özellikle bir­ kaç otoportresi dikkate değerdir.
Gösterişsiz ve engin bilgili François Rabelais (1483-1553) gerek Marguerite’den gerek Marot’dan çok daha gözde ve yetenekliydi. Pantagruel (1532) ve Gargantua (1534) adlı öyküleri ve bazı seri­leri Fransız Rönesans düzyazısının ilk büyük başarısını oluşturmak­tadır. Rabelais’nin öyküleri Fransız ortaçağına iyice kök salmış olan müstehcen bir geleneği sürdürür. Bununla birlikte bu kitaplar, ide­alleştirilmiş bir yaşam modeli arayışı, antikçağ örneklerine saygı ve skolastik öğrenime ve ruhban dünyeviliğine duyulan saygısız horgörü bakımından hümanist etkiyi de yansıtırlar. Rabelais çağdaşı Jean Calvin’in dogmatik doğruluğuna hiç yakınlık duymadığı hal­ de yapıtları birçok Fransız hümanistin, özellikle de Marguerite’in çev­resinde bulunan kimselerin hafiften Evanjelik ve reformcu olan is­ teklerini yansıtmaktadır. Eski bir Fransisken frer olarak Rabelais skolastik bir eğitim almıştı; ama onun popüler öyküleri skolastisizmi küçümseyen yergilerle doludur ve manastır yaşamına yönelik hor- görüsünü de anlatır. Fransisken üstlerinin muhalefetine karşın Ra­belais Yunancada yetkinlik kazandı ve Herodotos, Lukianos gibi Yunan yazarları Latinceye çevirdi. Marguerite d’Angouleme gibi sözü geçen hamiler, Parisli teologların ve Paris Parlamentosu’nun onun mizahi öykülerinin dolaşımını önleme çabalarından onu koruma­ya yardımcı oldular. Kitapları saygısızlıklarından dolayı resmen kı­yasıya eleştirildiyse de, Pantagruel ve Gargantua’nın birçok basımı ve iki serinin yayımlanması Rabelais’nin hem entelektüel seçkinler hem de sıradan Fransız okurlar arasında büyük beğeni toplamış ol­duğunu göstermektedir.
Klasikler ve Yerel Kültür
Hümanizma’nın okul ve üniversitelere nüfuz etmesiyle birlikte kla­sik izlekler kaçınılmaz olarak yerel yazını etkiledi. Bazı klasik izlek ve düşünceler, çoğunlukla ortaçağa özgü tuhaf bir biçimde olmak­la birlikte ortaçağın halk edebiyatında kendini göstermişti; ama Rö­sans’ta hem klasik izlekler hem de klasik yazınsal biçimler önem­li ulusal
Erasmus, içten içe, Luther’in endüljansa yönelik saldırısında haklı olduğu kanısındaydı; yalnızca bu uygula­ma yüzeysel, mekanik bir dini tören biçimini desteklediği ve sami­mi tinsel amaçlar yerine parasal amaçlar güttüğü gerekçesiyle değil, bunların dayandığı teolojik temel son derece sorgulanabilir olduğu için de. Luther’in ne yazık ki halkı kışkırtma yoluna başvurmasını, yalnızca erk ve paraya önem veren din adamlarının Luther’in soru­larına verdikleri kaba ve ilkesiz yanıtın kaçınılmaz bir sonucu ola­rak mazur gördü. Bununla birlikte, Erasmus Luther’in insan doğa­ sınırı hepten yozlaşmışlığı ve tüm insan edimlerindeki içkin günah­kârlık konusundaki bazı ifadelerinden de rahatsızlık duyuyordu. Lut­her’in yayımlanmış yapıtlarındaki bu tür öğeleri “paradoks” olarak tanımladı ve bunların düz anlamıyla kastedilmediğinde ısrar etti. Oysa, onu Luther’in Evanjelik öğretileride endişelendiriyordu; tıpkı Lut­her’in dik başlılığının ve ateşli yaradılışının ve onu eleştirenlerle kar­şılıklı sövüp sayma seviyesine inme eğiliminin endişelendirdiği gibi. Erasmus Luther’in hareketinin, mücadelesini vermekte olduğu fark­lı reformu lekelemesinden ve baskın çıkmasından korkuyordu. Bu­nunla birlikte, Luther’in çoğu gürültücü karşıtının onun da karşıt­ları olduğunu gördü; ve Luther karşısında zafer kazanmaları duru­munda hemen ona ve yandaşlarına da yönelecek olmalarından en­dişe duydu.
Reklam
Erasmus
Zaman zaman, başka her şey boş çıktığında, üniversiteler­ de kısa süreliğine ders verdi ya da varlıklı gençlere özel öğretmenlik yaptı, ama onun kariyerinin asıl merkezi matbaalardı: ilkin, Parisli Josse Bade, sonra Venedikli Aldus Manutius; ama asıl, Erasmus’un bü­yük yazınsal ününün üzerine kurulduğu kitapların neredeyse her bi­rini yayımlamış
Skolastisizme Saldırı
Elektör’ün Wittenberg’de reform yapma baskısı fırsat verdiğin­ de, Luther yalnızca teolojide değil, beşeri bilimlerde de skolastisizmin kararlı ve amansız celladı oldu. Elektör’ün danışmanı Spalatin’le kurmuş olduğu yakın ve güvene dayalı ilişki Luther’in etki­sini iyiden iyiye artırdı. Daha 1516 yılında Aristotelesçi usçuluğun Hıristiyan
Italya Dışı Hümanizmanın Doğuşu
Alman Humanizması 15. yüzyıl sonlarına gelindiğinde, tüm Alman üniversitelerinde (ba­zıları İtalya deneyimli, bazılarıysa bütünüyle ülkesinde yetişmiş) hü­manistler bulunuyordu; ama bunlar hiçbir yerde diploma koşulla­ rının özünde anlamlı bir değişiklik yapmadıkları gibi, bunun için cid­di bir çaba bile göstermemişlerdi. Giderek daha çok kent ve
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.