Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Babailer İsyanı

Ahmet Yaşar Ocak

Babailer İsyanı Sözleri ve Alıntıları

Babailer İsyanı sözleri ve alıntılarını, Babailer İsyanı kitap alıntılarını, Babailer İsyanı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Anadolu Selçuklu yönetimi, Moğol tehdidi karşısında, esasında Moğol karşıtı olan Türkmenleri yanına alarak istilaya karşı koymayı becerememiştir.
**Alevîliğin Dinî Teşekkülü**
Büyük bir çoğunluğu okuma yazma bilmeyen, sade zihniyetli ve ya­şantılı, güç hayat şartları içinde bulunan bu insanlar, Sünni İslam'ın karmaşık ve anlaması güç bir takım inanç esaslarını ve abdest alarak günde beş vakit namaz kılmak, yahut Ramazan ayında bir ay oruç tutmak gibi ancak yerleşik hayatın sağlayabileceği bir intizam gerektiren şer'i ibadetleri pek de önemsemiyorlardı. Bu sebepledir ki, çoğu zaman İslam'ın ince ve karmaşık teolojik konularıyla hiç ilgilenmeyen, ama güçlü bir mistik cezbenin hakimiyetindeki, çoğunluğu okuma yazma dahi bilmeyen Türkmen babalarının geleneksel hurafelerle karışık, kendilerine daha uygun gelen, tasavvufun basitleştirilmiş fikirleriyle yorumlanmış müslümanlık anlayışına yöneliyorlardı. Ama onlar kendilerini çok samimi bir şekilde İslam'a adamışlar ve ona bağlanmışlardı.
Sayfa 46
Reklam
Burada eğer, konunun kendi birliği içinde genel vaziyetine bir göz atılacak olursa, aşağıdaki biçimde özetlemek mümkündür: 1237 yılında, II Gıyaseddin Keyhusrev babası I. Alaeddin Keykubad'ın zehirlenerek ölmesinden sonra Anadolu Selçuklu tahtına geçmiştir. Babasının zamanında doruk noktasına erişen memleketip siyasi, içtimai ve iktisadi nizamı, yeni genç sultanının beceriksiz ve kötü idaresi yüzünden hızla alt üst olmaya başladı. Bilhassa veziri Sadeddin Köpek'in kendi ikbalini ve iktidarını daha da yükseltmek için işlediği siyasi cinayetler ve gayri meşru bir takım faaliyetleri, halkın hayatında büyük krizler meydana getirdi. Bu arada göçebeler ve köylü ahali bu kötü yönetimden son derece zarar gördü. İşte bu genel rahatsızlık yüzündendir ki, 1240 yılında bir ihtilal patlak verdi.
Abdal Musa bir müridiyle Geyikli Baba'ya içinde kıpkırmızı bir kor olduğu halde yanmamış bir pamuk parçası yollamış, Geyikli Baba da ona mukabil olarak bir bakraç geyik sütü göndermiştir. Böylece Geyikli Baba, canlılara hükmetmenin, cansıziara hükmetmekten daha zor olduğunu ima etmek suretiyle kendisinin daha üstün bir konumda bulunduğunu anlatmış olmaktadır.
Sarı Saltık'ı böyle görünürde ikili bir şahsiyete sahipmiş gibi gösteren menkabelere gelince, J. Deny ve F.W. Hasluck'un da isabetle teşhis ettikleri üzere, bu menkabeler esasında, Balkanlar'da İslam propagandası yaparken , yerel halkı kolayca müslümanlığa ısındırmak için, onların çok iyi bildikleri eski hıristiyan azizlerinin menkabelerini çok basit olarak Sarı Saltık'a uyarlayan Bektaşi dervişlerinin marifetidir. Bektaşi senkretizmi bunu çok iyi yapagelmiştir. Nitekim Amasya'da da Baba İlyas'ın kah Aya Yorgi'yle (Saint Georges), kah İlyas Peygamber'le, kah Aya Teodor'la (Saint Theodore) özdeşleştirildiğine daha yukarıda temas olunmuştu. Buraya kadar söylenenlet, hiç şüphe yok ki, bu mühim tarihi simanın şahsiyetini aydınlatmaktan çok, konunun bugünkü durumunu ve arzettiği problemleri dile getirmekten öteye geçmemiştir. Bugün Orta Anadolu'da özellikle Sivas, Tokat ve Divriği, Tunceli Alevileri arasında Sarı Saltık kültü oldukça yaygındır. Bazı Alevi dedeleri, Sarı Saltık Ocağı'na mensup olup onun soyundan geldiklerine inanırlar.
Sarı Saltık (Saltık Baba), Barak Baba, Aybek Baba, Tapduk Baba ve Buzağu Baba (Baba Merendi) gibi XIII. yüzyılda kaynaklara geçecek kadar şöhret yapan bu şahsiyetlerin, Baba! hareketi ile ilgileri muhtemel görünüyor. Gerçekten de Baba İlyas dönemi ile Rum Abdalları dönemini birbirine bağlayan ara devrede yaşayan bu şeyhlerin, Baba i hareketini Rum Abdalları'na bağlayan nesil olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır.
Reklam
Bektaşi geleneğinin sözcüsü olan Vilayetname ise, Hacı Bektaş'ı çok daha değişik bir çerçeve içinde takdim eder. Bu eser, Hacı Bektaş'ı daha doğumundan itibaren ele alır. Vilayetname'ye göre Hacı Bektaş, Horasan'ın Nişapur şehrinde doğmuş olup İmam Musa Kazım'ın neslinden gelen ve İbrahim-i Sani diye tanınan Seyyid Muhammed'in oğludur. Takdir edilir ki, böyle bir şecereyi tarihen belgelendirmeye imkan yoktur. Ancak Hacı Bektaş'ın Anadolu'nun daha eski Türk sakinlerinden olmadığı, Moğol İsti lası sırasında buraya göç ettiği muhakkaktır. Yine Vilayetname'ye göre, Anadolu'ya önce - Dede Garkın'ın yerleştiği mıntaka olan - Elbistan'dan girmiş, burada Dede Garkın'ın çevresiyle karşılaşmıştır.
Türkmenlerle yerleşik ahali arasında mevcut olduğuna işaret edilen farklılıklardan biri de dini inanç yahut daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse, İslâm anlayışı alanındadır. Şurası çok tabiidir ki, daha IX. ve X. yüzyılda İslâmiyet Orta Asya'da değişik bölgelerde Türk zümreleri arasına girmeye başladığı zaman, birbirinden farklı iki
Sayfa 66 - Dergah Yayınevi, 9. Baskı Kasım 2020, BABAİLER İSYANININ SEBEPLERİ, KOLAYLAŞTIRICI SEBEPLER - ELVERİŞLİ DİNİ ŞARTLAR
XIII. yüzyılda Anadolu'da en faal heterodoks tarikatlardan biride Haydarilik'tir. Aslında bu tarikat, Yeseviliğin Kalenderilik'le karışımından doğmuştur ve ikincisine daha yakın olduğu için onun bir kolu olarak da telakki edilebilir. Kutbeddln Haydar (öl. 1221'den sonra) isimli bir Türk şeyhi tarafından kurulan Haydarilik, Türkmen muhitlerinde süratle yayıldı.Zave'de büyük bir zaviyesi olan Şeyh Kutbeddln Haydar, çok şöhretli bir şahsiyetti. Onun müridieri Moğol istilasının başlamasına kadar Orta Asya'da ve İran'da faaliyet gösteriyorlardı.
Oğuzlar, bizzat kendilerinin kurduğu devletin İranlılar tarafından yönetildiğini ve bunun hem siyasi hem de ekonomik olarak aleyhlerine neticeler doğurduğunu gördüler.
Reklam
İnanç Köklerimize Bir Bakış
Eski tabiat ve atalar kültlerinden Şamanizm'e, Şamanizm'den Budizm ve Zerdüştîliğe, Zerdüştîlik'ten Maniheizm ve Mazdekizm'e ve hatta Hristiyanlığa ve Yahudiliğe varıncaya kadar Türkler arasında yayılan dinlerin ve mistik kültürlerin inançları ve birtakım pratikleri, bir dinden ötekine geçerken, sürekli eskisinin yenisi içinde devamı suretiyle katlana katlana ve yeni kalıplara girerek İslam'ı kabul dönemine kadar gelmiştir. İslam X. yüzyılda Türkler arasına girmeye başladığı zaman, çoğunlukla konar-göçer bir toplumsal hayat tarzına dayalı ve bütün bu sayılan dinlerin bakiyelerini bağrında saklayan şifahi bir kültür geleneğiyle uzlaşmak zorunda kaldı. Eski kam-ozanlar, yeni derviş ve şeyhler oldular. Onlar bu uzlaşmayı Türkmenleri hiç sarsmadan sağladılar. İşte heterodoks Türk İslam'ı dediğimiz Türk halk Müslümanlığı, doğarken bu bağdaştırmacı (senkretik) yapı ile doğdu.
İlk defa yaklaşık X. yiizyılda Orta Asya ve İran'da, Horasan Melametiliği'nden kaynaklanan, henüz teşkilatlanmamış büyük bir süfilik akımı olarak ortaya çıkan Kalenderilik, XII. yüzyılın sonunda Cemaleddin-i Savi (öl. 1232-1233) adlı İranlı bir süfinin gayretiyle teşkilatlanmaya kavuştu ve Kalenderiyye veya Cavlakiyye adıyla Orta Doğu'da ve Orta Asya'da heterodoks bir tarikat olarak geniş taraftar topladı. Ayrıca bazı başka heterodoks tarikatların oluşmasına da geniş ölçüde katkıda bulundu ki aşağıda ele alacağımız bu tarikat zümreleri, bazı bakımlardan farklılıklar gösterseler de, temel süfilik anlayışları ve pratikleri bakımından, esas itibariyle bu büyük süfi akımının bir parçası sayılmalıdırlar. Bizim burada söz konusu edeceğimiz Kalenderi dervişleri, bu büyük süfi akımla aynı adı taşıyan, Cemaleddin-i Savi'nin kurduğu Kalenderiyye tarikatı mensuplarından olanlardır.
Oğuzlar ve öteki Türk boyları, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum Kayseri, Bozok, Kırşehir, Çankırı ve Eskişehir'i içine alan Anadolu bozkırlarını dolduruyorlardı.
İşte bu senkretik fikirler ve tasavvuf telakkileriyle yüklü Baba, Dede veya Ata unvanlı Yesevi dervişleri, islami inançları sathi ve basit bir bi­çimde yorumluyarak müritlerine sunuyorlardı. Bu sebepledir ki Yeseviliği, sanıldığı gibi Sünni eğilimli bir tarikat kabul etmek mümkün değildir.
Selçuklularda Yerleşikler ve Göçebeler Karşıtlığı
Devrin müellifleri Türkmenleri belirlemek ve şehirlilerden ayırt etmek için mesela "Etrâk-i bî-idrak (akılsız Türkler)", "Etrâk-i mütegallibe (zorba Türkler)", "Etrâk-i nâ-bâk" veya "nâ-pâk (korkusuz yahut temiz olmayan, pis Türkler)" ve bilhassa "Etrâk-i Hâricî" veya "Etrâk-i Havâric (isyancı, dinsiz Türkler)" gibi hakaret dolu terimler kullanıyorlardı. Buna karşılık olarak Türkmenler de şehirli ırkdaşları için "yatuk (tembel)" gibi kelimeler sarf etmek suretiyle onlara karşı besledikleri kini ve aşağılamayı ifade ediyorlardı.
101 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.