Bilgelik Ağacının Gölgesinde Sözleri ve Alıntıları
Bilgelik Ağacının Gölgesinde sözleri ve alıntılarını, Bilgelik Ağacının Gölgesinde kitap alıntılarını, Bilgelik Ağacının Gölgesinde en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hepsinden önemlisi, kendimi tanıyorum! Japon şair Tachibana Akemi'nin bir şiirinde dediği gibi:
Ne zevktir
Rastgele elime aldığım bir kitapta
Tıpkı kendim gibi bir insanla
Karşılaşıvermem
Bir yazar için noktalar, boğuştuğu tümcelerden sonra yeni bir tümceye başlayıncaya kadar birer soluklanma ânıdır. Yazarın çabası, metin yazıldığı sürece devam eder. Kimi sanatçı için, içinde yer aldığı bu yaratma süreci Sisyphos işkencesinden farklı değildir. İrlandalı şair ve oyun yazarı Oscar Wilde'ın şu sözleri, yazarın çabasını çok güzel özetliyor: "Bütün sabah bir şiirimin baskı provası üstünde çalıştım ve bir virgülü attım. Öğleden sonra bu virgülü geri koydum." Yazar, güzele ulaşma yolculuğunda, bir virgül için koca bir gününü harcayabiliyorsa, tüm bir yapıta nokta koymak için yaptığı zorlu çalışmayı düşünsenize.
Martin Luther King:
"Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo'nun resim yaptığı, Bethoven'ın beste yaptığı, Shakespeare'in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup "Burada işini çok iyi yapan, dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş" desinler."
İster kulaklarında Lazarus çıngırağının düşsel sesini, isterse tepesinde Demokles'in kılıcının korkusunu duyumsasın, çoğu sanatçı, bir yandan mum gibi ağır ağır kendini eritirken, öte yandan çevresini aydınlatmıştır.
"Armağanlar Şiiri"nde şöyle diyor Borges:
Kimse yakınıp yerindiğimi sanmasın
bu lütfundan yüce Tanrı'nın,
bana ilahi bir şaka yaptı
kitabı ve körlüğü aynı anda bağışladı.
Hermann Hesse, 1917 yılında kaleme aldığı "Sığınma'' başlıklı denemesinde bir düşünceden söz eder: Yeryüzünde kaçıp sığınacağı, saklanıp gizleneceği herhangi bir yer! İnsanlardan ve gürültüden uzak, doğa ile başbaşa.. Orada huzunu kaçıracak hiç bir şey olmamalı. Yalnızlığını, uykularını, düşüncelerini hiçbir şey sekteye uğratmamalı.
Yıllar geçtikçe bu düşleminin daha çok güçlenmesine, farklı kaynaklarla beslenip gelişmesine karşın; bu süre içinde yaşadıkları, okudukları, geçirdiği sağlık sorunları, düşüncelerinde karşıt cepheler oluşturmaya başlar. Bir ara, ömür boyu düşlediği o sığınağa kavuşma olanağına sahip olsa da kendince çeşitli bahaneler uydurarak, gitmemek için yan çizmeye çalışır. Sonunda gerçeğe ulaşır: Bir ömür boyu aradığı yer, kendi dışında değil, içindedir! Kendisinden başka kimsenin bulunmadığı, dünyanın elinin uzanmadığı, tek başına saltanat sürebileceği, bir dağda ya da bir mağaradakinden daha güven içinde yaşayabileceği bir yer! Hesse sözlerini şöyle noktalıyor:
Ey derinlerde saklı yatan sığınak! Hiçbir fırtına ulaşamaz sana kadar, hiçbir ateş yakmaz seni, hiçbir savaş seni yok edemez. İçindeki küçük odacık, küçük tabut, küçük beşik, sen hedefimsin benim!
“Özellikle okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan bir toplum için yaratılan bilgi kirliliği, kişiyi bilmeye değil, doğrudan inanmaya yönlendirir ki, toplum için en büyük tehlike budur!”
nokta, bildiğimiz tüm simgeler içinde en küçüğü olsa da, işlevleri ve zengin çağrışımları açısından bana göre en güçlüsüdür.
Alberto Manguel, "Kelimenin hem gücünün hem de çaresizliğinin bir kabülü olarak, hiç bir şey bu sadık son benek kadar hizmet etmemiştir," diyor.
Bir sosyal paylaşım sitesinden gelen, yazarını bilemediğim iletideki bir anlatıda, kibrit çöpleri ile insanların yaşantıları arasında benzerlik kuruluyor. Kibrit kutusu, insanın yaşadığı toplumu ifade eder bir bakıma, deniyor. Bazı kibrit çöpleri vardır, bir amaç için yanarlar; kimisi bir sigarayı yakar, kimisi bir ocağı, kimisi de hiç bir işe
Hayatımız kısa ve uzun öykülerin toplamından başka nedir ki? İster anlatmaya değer görelim, isterse başımızdan geçen olayları önemsememiş olalım, hepsi gerçek bir yaşanmışlık, olağanüstü bir deneyimdir. M.Ö 9. y.y'dan kalma bir yazıtta şu sözler yer alıyor: "Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zamanlarda bile, dinle onları... Çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır."
.. doğru bildiklerimizi bile sorgulamadan kabullendiğimizde, olası sorunlara davetiye çıkarıyoruz. Attilâ İlhan'ın bir dizesiyle söylersek: "bilmek önemli gerçi asıl iş anlamakta." Anlamanın ilk koşulu da sorgulamaktan geçiyor.
Yanılmıyorsam Platon söylemişti: Topluluğun mutluluğu için ya krallar düşünür ya da düşünürler kral olmalıymış!
İster yaşamı dolu dolu yaşıyor olalım, ister duyarsız, çevreden kopuk görünelim, koşulların hazırladığı yaşam her nasılsa bize bir şeyler öğretiyor. Kimi zaman sevgi, iyilik ve güzellikle; kimi zaman da baskıyla, horgörüyle, acıtarak...
Yaşam bir yandan bize bir şeyler öğretirken, öte yandan bir anlam arayışı içerisinde biz yaşamı öğrenmeye çalışıyoruz. Nereden geldiğimiz, nereye gideceğimiz, kim olduğumuz... Bir yanıt alamayacağımızı bilmemize karşın, bu zorlu arayış da son soluğumuzu verinceye kadar sürüyor. Öğrendikçe bilgisizliğimizin, eksikliğimizin, yetersizliğimizin bilincine varıyoruz. Hedeflediğimiz ufukların ötesinde yeni ufuklar olduğunu görüyor, bilginin sonsuzluğunu ve gücünü fark ediyoruz.