Pek çok entelektüel akademik özgürlüğü temel bir hak ve toplumun geri kalanı tarafından uyulacak kutsal bir buyruk olarak görür. Ama bu saçma bir tavırdır. Bu sözde "hak" bazı prensterin bilim insanlarını Kilise'den korumak istedikleri özel tarihsel koşullarda ortaya çıkmıştır.
Gerçekliğin doğasını belirleyenin bilim olduğunu söyleyen insanlar bilimin tek bir sesle konuştuğunu varsayarlar. Onlar BiLiM diye bir canavarın var olduğunu düşünür ve konuştuğunda tutarlı tek bir mesajı dile getirerek tekrar tekrar yinelediğini düşünürler. Hiçbir şey hakikatten daha uzak olamazdı... Bilimler çatışmalarla doludur. Tek bir sesle konuşan BiLiM adlı tek bir canavar ise propagandacılar, indirgemeciler ve eğitimciler tarafından oluşturulan bir kolajdır.. Dolayısıyla, "bilimi gerçeklik meselelerinde kılavuz olarak almak zorundayız" demek sadece yanlış değildir - bu tavsiye düpedüz anlamsızdır.
- "Uyumdan söz edenlerin sesi, buldukları her çeşitliliği kendi uyumlu kurallarına tabi kılmak isteyen tiranların sesine şüphe çekecek kadar benzer!.."
İNSANLIGI sevebileceğini düşünen ve hatta bu tuhaf gönül ilişkisi hakkında kalem oynatan insanlar olduğunu biliyorum. Fakat onlara tekil bedenlere bağlı tekil yüzler sunduğunuzda, bu bedenlerin kendine has ve belki de keskin kokusunu aldıklarında sevgileri çabucak söner.
Büyü - C. Milosz
"Yahudi'yi Yunan'dan, köleyi ise dünyanın mülkünü yönetmemiz için bize sunan efendiden ayırmaz.
Hırpalanmış sözcüklerin kirli ahenksizliğinden
sade ve saydam sözcükler biriktirir.
Güneşin altındaki her şeyin yeni olduğunu söyler, geçmişin taşlaşmış yumruğunu açar...
Arkadaşlıkları muzaffer olacaktır, sınırları yoktur.
Düşmanları yıkımı kendilerine getirdiler."
Bölgesel olmayan Aklın hasımlarından "dünyanın mülkünü yönet"(meye) "hırpalanmış sözcüklerin kirli ahenksizlikleri", yani demokratik tartışma olmadan niyetlenenler "Yıkım" tehdidi altında. "Yıkım" gerçekten de Batı uygarlığının genişleme rotasında olan tüm küçük ve iyi uyum sağlamış toplumları, "hırpalanmış sözcüklerle" haklarını savunmaya çalışmalarına rağmen, ortadan kaldırmıştır.
İlk dönem Yunan felsefecileri kültür eleştirmenleriydi. Bulduklarına baktılar, kimilerine karşı çıktılar, kimilerini alkışladılar, kimilerini de değiştirdiler. Örneğin Platon duygulara hitap ettiklerini, yalanlar söylediklerini ve genel olarak insanların aklını karıştırdıklarını belirterek resim, tragedya ve epiği eleştiriyordu. Daha sonraki felsefeciler her şeyi kapsayan sistemler ürettiler... Bunun yanı sıra, bugün felsefede yazılanların büyük bölümü ya eften püften meselelerle ilgili yada ilgi alanları dar. Bir filozof yeni bir moda yapıyor ve diğerleri koca bir sürü halinde kimin o modaya uyup kimin uymadığını araştırmaya başlıyor (Franco Labbroculo'nun ilk dönem eserlerinde postmodernizmin izleri türü bir başlık gayet tipiktir). Dolayısıyla, bağlantısızlık istisna değil kuraldır; uyum ise istisna olmak şöyle dursun, hiç yoktur.