Bir Büyücünün Çocukluğu

Hermann Hesse

En Eski Bir Büyücünün Çocukluğu Gönderileri

En Eski Bir Büyücünün Çocukluğu kitaplarını, en eski Bir Büyücünün Çocukluğu sözleri ve alıntılarını, en eski Bir Büyücünün Çocukluğu yazarlarını, en eski Bir Büyücünün Çocukluğu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hermann Hesse Etkinliği bitti.
Hesse'nin ben de bıraktığı etkiye dair ; Siteye üye olmadan önce bir arkadaşımın Hesse'yi okumalısın tavsiyesi üzerine
Siddhartha
Siddhartha
ile adımımı attım ve sevdiğimi hissettim. Devamını getirmek, eserlerini okumak anlam kattı hayatıma . En çok kendimi bulduğumu hissettiğim yazar olarak gördüm ve kalbimdeki yeri
Seller yaşlı gezegenin onurunu ayaklar altına alan ne varsa, hepsini bir acıma duygusuyla silip süpürdü, karla kaplı toprakları, toplardan geçilmeyen dağları, çevrelerinde ağlayıp sızlayanlarıyla çürüyüp kokuşmuş cesetleri, isyan edenleri, yoksul düşenleri, gözlerini kan bürümüşleri, başkalarının canına kastedenleri, aklını kaçıranları, açlık çekenleri toparlayarak alıp götürdü.
Reklam
Nuh’un gemisi bulanık suların çekilmesini beklerken, güvertede rengârenk bir yaşam kaynaşmaya başlamıştı. Koca koca balıklar kalabalık sürüler halinde teknenin peşinden geliyor, renk renk düşsü kuşlar ve böcekler geminin açık çatısının üstünde küme küme uçup tekneyi izliyordu. Tüm hayvanların, tüm insanların içi, kurtarılmış ve yeni bir yaşam için seçilip ayrılmış olmanın kıvancıyla dolup taşmaktaydı. Rengârenk tavus kuşu tiz ve keskin çığlıklarını sular üzerine yolluyor, neşe içinde gülüp oynayan fil havaya kaldırdığı hortumuyla hem kendisi banyo yapıyor, hem eşine banyo yaptırıyordu. Kertenkele, teknenin güneşli kalaslarının üzerinde ışıl ışıl parıldayarak yatıyor, Kızılderili birden suya daldırdığı mızrağıyla uçsuz bucaksız tufanın içinden pırıl pırıl balıklan avlıyordu.
Gelincik nasıl da koşuyor, tarlakuşu nasıl da büyüleyici bir sesle ötüyor, kabarmış baba hindi nasıl da görkemli görkemli yürüyor, sincap ne inanılmaz bir çeviklikle ağaca tırmanıyordu! Mandril Malezyalıya, şebek de Mandril’e öykünüyordu. Koşanlar, ağaca tırmananlar, yüzenler ve havada uçan yaratıklar bıkıp usanmadan birbiriyle yarışıp durmaktaydı; her birinin de kendi alanında üstüne yoktu ve çevresindekilerden saygınlık görmekteydi. Öyle hayvanlar vardı ki, sihirli bir güçle donatılmıştı; yine öyleleri vardı ki, kendilerini dışarıdan görünmez duruma sokabiliyordu. Pek çok hayvan güçlülüğü, pek çoğu da açgözlülüğüyle, bazıları saldırganlığı, bazıları da kendini savunmadaki becerisiyle öne çıkmaktaydı.
"Akıl mı?" dedi ağır ağır. "Haydi, göster bakayım şu aklını lütfen. Şimdiye kadar bir şey göremedik." "Akıl gözle görülebilecek bir şey değildir", diye savundu kendini beyaz adam, suratını asarak.
"Durun!" diye sesini yükseltti Avrupalı. "Beni doğru anlamıyorsunuz. Aklın gördüğü iş herhangi bir el becerisi gibi kolay sergilenemez." Hindu gülümsedi. "Hiç öyle şey olur mu benim beyaz amcaoğlum! Pekâlâ sergilenebilir, niye sergilenmesin. Bize aklın gördüğü bir işi göster de anlayalım. Hesap yapmasını örneğin. Hesap yapma işinde gel seninle yarışalım. Kulak ver bana şimdi: Bir karı kocanın üç çocuğu var, bu çocuklar evlenip yeni bir aile kuruyor ve her biri her yıl bir çocuk sahibi oluyor. Aradan kaç yıl geçmeli ki, çocukların sayısı yüzü bulsun?" Merakla kulak verip soruyu dinleyen oradakiler parmak hesabı yapmaya koyuldu; herkesin bakışında aşırı bir çaba okunmaktaydı. Avrupalı hesap kitaba başladı. Ama aradan bir an geçmemişti ki, Çinli bulup çıkardı sonucu. Avrupalı "Pek güzel!" diyerek Çinlinin hakkını teslim etti. "Ancak, bu gibi şeyler küçük hünerlerdir. Benim aklım böyle ufak işlerle uğraşmaz; onun görevi insanlığı mutlu kılmak, bunun için çözümü gereken büyük sorunları çözüme kavuşturmaktır."
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.