Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mehmet Akif

Bir Kur'an Şairi

Dücane Cündioğlu

Bir Kur'an Şairi Sözleri ve Alıntıları

Bir Kur'an Şairi sözleri ve alıntılarını, Bir Kur'an Şairi kitap alıntılarını, Bir Kur'an Şairi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Arap, Acem lisanlarıyla uğraşacak zamanda değiliz; yalniz akvam-i mütemeddinenin dillerini öğrenelim." teklifinde bulunan zevâta fevkalade manidar bir cevap verir. "Sizin bu teklifiniz, tıpkı coğrafya kitaplarından Asya, Afrika kıtalarını artık kaldıralım demeye benziyor. Akuzum, bizim o mütemeddin akvamın arazisinde bir karış toprağımız yok. Bize orada ne çektirirler, ne de biçtirirler. Biz Asya'da ekeceğiz, Asya'da biçecegiz. Laf anlayan beri gelsin."
Kur' an Şairi kolay kolay eskimeyen bir sesin ve sözün sahibiydi. İnanan ve inandığı gibi yaşayan biriydi! Dürüst muhaliflerin bile ahlâkına ve bilgisine toz kondurmadıkları, konduramadıkları bir dâvâ adamıydı. İddiası vardı, dâvâsı vardı, uğrunda her türlü eziyet ve cefâya katlandığı sevdâsı vardı.
Reklam
"Bir Müslüman çocuğunun kütüphanesinde muhakkak şu iki kitap bulunmalı : Kuran ve Safahat" uyarısıyla istikametimi tayin eden merhum babam Selahaddin Cündioğlu na
... Âkif'in, odaya girdiğim zaman bana ilk sözü şu oldu: "Kur'ân'ı tercüme etmek için insan ya çok âlim olmalı, ya çok câhil!
Sayfa 474 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
"Hâzırûndan biri sordu: Mevlânâ şâir mi idi?" Üstad (M. Âkif Ersoy) cevap verdi: "Mesnevî"sinde mürşid olan Hazreti Mevlânâ, Divan-ı Kebir'inde çok kuvvetli bir şair olduğunu gösteriyor."
Sayfa 458 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"O ne büyük insandı, o ne faziletli adamdı. Ben ki ölümü çok tabii bulurdum. Bazen çok sevdiğim birisinin ölümünü benden saklarlardı, yahut yavaş yavaş söylerlerdi. Ben de için için gülerdim. "Bundan tabii birşey olur mu? Beni hiç anlamıyorlar, böyle bir haber karşısında düşüp bayılacağımı sanıyorlar" derdim. Fakat vaktâ ki Naîm'in ölümünü haber aldım... Nasıl diyeyim... cihan yıkılmış da ben altında kalmışım zannettim. Bana öyle geldi. Zaten ondan sonra hayatın bir zevki, bir neş'esi kalmadı. Meğer ben Naîm'i ne çok severmişim!" Üstad çok müteessir olmuştu. Biraz gözleri daldı. Sonra, "Haydi bir Fâtiha okuyalım" dedi. Gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı.
Sayfa 459 - Kapı, 2017 *Babanzade Ahmet Naim
Âkif mektepten öğrendikleriyle yetinmeyecek, bir yandan Rüşdiye'deki derslerine çalışırken, diğer yandan Fatih Camii'nde ikindi namazının sonrasında Es'ad Dede'nin derslerine katılarak Farsça'nın önemli klasiklerini kendisinden dinleyecektir: "Mektepte okunan Fârisi ile iktifa etmezdim, Fatih Camii'nde ikindiden sonra Hafiz Divanı gibi, Gülistan gibi, Mesnevi gibi muhalledati okutan Es'ad Dede'ye devam ederdim. Rüşdiye tahsilimde esasen en çok lisan derslerine temayulüm vardı. Dört lisanda da (Türkçe, Arapça, Acemce, Fransızca) birinci idim." 1885'de Rüşdiye'yi, 1888'de ise Mekteb-i Mülkiye'nin İdadi kısmını bitirir. İşte tam da bu yıllarda anlamadan ezberlemiş olduğu Gülistan'daki hikemiyâtın kıymetini farketmeye başlar: "İdadi tahsilini bitirdikten sonra Gülistan'dan ezberimde kalan bazı hikâyeleri, beyitleri hatırlamaya, hatırladıkça o zamana kadar yabancısı bulunduğum bir neşveyi duymaya başladım. Üç-beş sene daha geçince eserin büyüklüğünü hakkıyla takdir eder oldum."
Sayfa 74 - Kapı, 2017
1925'de Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye tercümesi sözkonusu olunca niçin herkesin aklına Akif isminin geldiği suâli, bütün bu anlatılanlar sonrasında sanırız açıklığa kavuşmuş olmalıdır. Hayatı boyunca mesaisinin büyük bir kısmını Arapça'ya; bu dili öğrenmeye, öğretmeye ve tercümeler yapmaya ayıran Mehmed Akif'in müktesebâti, hiç kuşku yok ki ona Kur'an tercümesi meselesinde -eskilerin tâbiriyle- ferdi asrihi- asrının biriciği) mevkiini kazandırmış, o da bu teveccühe layık olmak için elinden geleni yapmıştı. Binaenaleyh hocası Arap Hafız'ın sözünde bir mübalağa kokusu duymaya kimsenin hakkı bulunmamak icab eder: "Mehmed Akif, asırların nadir yetiştirdiği faziletli bir şairdir. İsteseydi Kur'an'ı nazmen terceme edebilirdi." 1908-1925 yılları arasında yayımlanan Sırât-t Müstakim- Sebilürreşad ciltleri tarandığında, dergi sayfalarının Mehmed Akif'in yaptığı çevirilerle dolu olduğu görülecektir. Bazen kendi adıyla, bazen müstear isimlerle, bazen de hiç isim zikretmeden yayımladığı bu çevirilerin miktarı gerçekten de şaşkınlık verecek derecede yüksektir.
Sayfa 48 - Kapı, 2017
Mehmed Akif'in Arap diline olan vukûfiyetinin derecesini görmek için, bizzât okuduğu ve okuttuğu kitapların yanısıra Türkçe'ye tercüme ettiği metinleri de dikkate almak gerekir; çünkü kendisi ömrünün büyük bir bölümünü bu dilden yaptığı tercümelere ayırmış, Türkçe'ye, Arapça'dan çevirdiği birçok kitap ve makale kazandırmıştır. Âkifin Arapça'dan yaptığı tercümelere geçmeden önce, hayatının 1908-1924 yılları arasına tekabül eden kısmına dâir bazı bilgiler vermekte fayda mülâhaza ediyoruz; zira, bir kısmı II. Meşrûtiyet'in ilânından önce yapılmış olması muhtemel bulunmakla beraber tercümelerinin tamamına yakını bu yıllarda yayımlanmış; şâirimiz, ömrünün geriye kalan son 10 yılını sadece bir tek Kitab'ın, Kur'an'ın tercümesine hasretmiştir.
Sayfa 39 - Kapı, 2017
Reklam
Âkif'in Farsça'ya ve Fars edebiyatına ilgisi çok küçük yaşlarda başlamış ve Farsça'nın hemen hemen bütün büyük şair ve ediblerini ciddi bir sûrette okumuştur. Nitekim dostlarından Vahyi, bu müşahedesini hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde dile getirir: "Görüyordum ki Üstad; Firdevsi'leri, Kisai'leri, Enveri'leri, Hakani'leri, Ömer Hayyam'ları, hele hele Hafız'ı, Sa'di'yi, Mevlânâ'yı, Feridüddin Attar'ları, Senâi'yi kendi hocası gibi tanıyor, biliyor, şiirlerini ezber okuyabiliyordu." Âkifin sadece büyük bir azme değil, aynı zamanda çok güçlü bir hâfızaya da mâlik olması, hiç kuşkusuz onun müteaddid divanlara böylesine vukûfiyet kesbetmesindeki en önemli âmillerden biriydi. Nitekim yakın arkadaşlarından Eşref Edib, Âkif'in hâfızası hakkında bizlere şu bilgileri vermektedir: "Üstad'ın hâfızası şâyân-ı hayretti. Ezberlemiş olduğu şeyler zannetmem ki 10.000'den aşağı olsun. Herhangi mevzů hakkında bir bahis geçse Üstad ona dâir birçok beyitler okurdu. Herhangi kasideden bir parça okunsa altını üstünü tamamlardı. Bütün divanları kimbilir kaç defa tekrar etmişti. Yalnız Türk edebiyatında değil, Arabi, Farisi edebiyatında da böyle idi. Hemen bütün meşhûr kasideler, şiirler mahfûzu idi. Herhangi bir kaside yahut bir rubai, bir beyit okursanız, size onun şairini bile söylerdi. Bunları ne zaman okumuş, ne vakit ezberlemiş... insan hayretler içinde kalır."
Sayfa 83 - Kapı, 2017
Hiç çağlamadan gizli inen bir yaş gibi aktım.
Sayfa 184 - KapıKitabı okudu
Merhum Âkif Bey, Halkalı Mektebi'nde talebe iken arkadaşı, Hasan Tahsin ile antlaşmışlardı: "Sonraya kalan, önce ölenin çocuklarına bakacak!" Seneler sonra Hasan Tahsin öldü ve Âkif sözünde durarak onun çocuklarına sahip çıktı.
Sayfa 628 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
En uygun kişi
Kuran ın Türkçe ye tercümesi hükümetimiz canibinden Safahat Şairi ne havale edildiğini memnuniyetle haber aldık. Bundaki isabeti takdir etmeyecek bir adam yoktur. Böyle bir emri muazzam, İlim ister, aşk ister, İman ister. Mehmet Akif te bunların hepsi cuş u huruş halinde mevcuttur. Kuran ı Cenab ı Hakk, Türk lisanıyla inzal etmeyi murad etseydi, Cebrail i, bi şüphe Safahat Şairi olurdu. Süleyman Nazif
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek !
Sayfa 77 - KapıKitabı okudu
28 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.