"Bir şeyler olacağını iliklerime kadar hissediyorum," dedi. "Sen beni kaçık moruğun biri sanabilirsin. Planlar başkaydı ama hiçbir sonuç alınamadı. Yine de artık bir şeyler olacağını iliklerime kadar hissediyorum." "Ne gibi şeyler?" "Söylemesi zor, evlat. Hani su kaynamadan önce kabarmaya başlar ya. İşte öyle bir his. Örn rüm boyunca işçilerle bir araday dım. Bu işte bir plan falan yok. Suyun kaynamadan önceki kaba rışı gibi bir şey işte." Gözleri sönükleşti, o gözlerde hiçbir ifade kalmadı. Başını kaldırınca çenesiyle boğazı arasından sarkan çizgi gibi iki deri gerildi.
"Belki artık açlık diz boyu, belki birçok patron işçileri işten atıyor. Bilmiyorum. Ama bir şeyler olacağını iliklerime kadar hissediyorum." "Peki ama ne?" diye sordu Jim.
"Öfke," diye bağırdı yaşlı adam. "İşte bu. Bir kavgaya gireceğinde aklın başından gider, kan beynine sıçrar, boğazında bir şeyler düğümlenir, içini bulandıran bir şeyler olur, öyle değil mi? Tam da bu. Ama tek bir kişide değil. Herkes, milyonlarca ve milyonlarca insan tek bir kişiye dönüşüyor, ezilmiş ve açlık içindeki bir deve, işte o dev artık boğazının düğümlendiğini hissediyor. Yığın, ne olup bittiğinin farkında değil ama devin tepesi attığında hepsi orada olacak. Tanrım, bunu düşünmekten bile nefret ediyorum. Birilerinin boğazına dişlerini geçirecekler, yüzünü gözünü pençeleyecekler. Öfke dediğim bu işte."