"Daşa ne yapıyorsun?"
"Sobayı yakıyorum." Daşa sobanın başındaydı ve içine kitapları atıyordu.
"Kitapları mı yakıyorsun?"
"Neden olmasın? Isınmamız gerekiyor." Tatyana, Daşa'nın eline yapıştı.
"Hayır Daşa! Dur! Lütfen kitapları yakma! Bu kadar düşmedik." "Tatya! Eğer daha fazla enerjim olsaydı, seni öldürür ve dilimleyerek yerdim," dedi Daşa sobaya bir kitap daha fırlatarak.
"Daşa neden kitaplar? Koskoca yemek odası takımı var. Bir masa ve altı sandalye. Dikkatli kullanırsak bunlar bize bütün kış yeter."
-"Eğer söylediğin doğruları duymaya cesaretin varsa, aptalları tuzağa düşürmek için bir oyun çevir....."
Gözünden yaşlar süzüldü.
"Ya da hayata verdiğin şeylere bak. Oğlum! Hiçbir zaman başını öne eğme ve kendi silahlarınla savaş."
-"Sana kendini iyi hissedeceğin bir hikâye anlatacağım. Bu
köyde sen gelmeden önce Olga adında bir kadın yaşıyordu.
Onun kocası da cephedeydi. Ondan mektup bekliyordu. Hiçbir
haber gelmedi. Senin gibi üzüntü içinde beklemeye devam
etti. Sonra bir seferde on mektup birden aldı!"
Tatyana gülümsedi. "Aleksandr'dan bir seferinde on
mektup almak harika olmaz mıydı?"
"Kesinlikle canım," diyerek gülümsedi Aksinya. "Bu yüzden
endişelenme."
Dusya, "Evet bu doğru. Olga mektupları tarihlerine göre
sıraya dizdi ve okumaya başladı. Dokuz tanesi kocasındandı.
Onuncusu ise kumandandan geliyordu ve kocasının cephede
öldüğünü yazmıştı."
Tatyana'nın yüzü sapsarı oldu. Sadece, "Yaaa," diyebildi.
"Dusia!" diye bağırdı Aksinya. "Tanrı aşkına, bu kadar
duygusuz musun? Sonra da ona Olga'nın Kama nehrinde
nasıl intihar ettiğini mi anlatacaksın?"
Alexsander gözlerini yumdu. "Tatyana, yalvarırım ses çıkarma! Daha fazla dayanamayacağım.”
Tatyana’nın göğüs uçlarını yakaldı. Tatyana öyle bir inledi ki Alexsander bir an için ellerini çekmek zorunda kaldı.