Kafamın en karışık olduğu bir zamanda bu kitabı okudum .Dura dura, dinlenerek , arada bir düşünerek. Öyle okudum ışte. Çünkü okurken kitabı degil kendimi okuyordum. Kendimi okuduğum bir kitap daha. Kitap bitti şöyle bir durdum 1-2 dk kendime gelemedim gibi ayaklarım yere basmadı sanki afalladım, sarsıldım, belki beni sarsan okuduğum gerceklerdi belkide okuduğum gerçekleri yaşıyor olmamdı. Ece Temelkuran o kadar güzel anlatmıştı içimde ki beni. Icimde ki benle tanışmak bu kitaba nasip oldu gibi. Kimisi demiş kitap çok bölük pörcüktü. Mevzuda bu zaten "Kafamız karışık" kafamız bu denli karışıkken, toplumun kadınlara biçtiği kaftan bu denli ağırken sizler nasıl bu kitabi bir bütün halinde görmek istersiniz.(şiirden pek anlamıyor. süreya'yı seviyor , ama anlamıyor bence . o güzel, yumuşak şiirlerin ne tür bir acı yüzünden yazıldığını anlamıyor. o sağlam çünkü . yaralanmamış). Anlamadınız çünkü siz sağlamsınız.Ya kafası hiç karışmamış bir kadın. Ya da erkeksiniz. Hepimizin kafası karışık ve bu karışıklığın sebebi de bizi hiç anlamıyor olmanız.
.
Birden bedenlerimiz büyüdü . en başından yorgun ve küsmüştük. biz, küsmüştük . ne garip , oysa bir çoğumuzun adı, çağrı , umut , barış , devrim, savaş veya özgür'dü . adlarımızın anlamlarını ezberleyip sonra da unutmaya çalışarak , bedenlerimizi büyüttük . biz ne savaşabildik , ne de barışabildik dünyayla, ne özgürdük ne de umudumuz vardı. işte bu yüzden böyle öyküler yazdık, kırık ve bağlantısız.
.