Düşünce Tarihine Bakış

Büyük Muztaribler 3

Salih Mirzabeyoğlu

Büyük Muztaribler 3 Gönderileri

Büyük Muztaribler 3 kitaplarını, Büyük Muztaribler 3 sözleri ve alıntılarını, Büyük Muztaribler 3 yazarlarını, Büyük Muztaribler 3 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
FELSEFENİN MUHTEVASI...
- " (...) Felsefe, önce genel olarak, şeylerin düşünce ve araştırılması diye tarif edilebilir. İnsanın hayvanlardan düşünce ile ayrıldığı sözü doğruysa, bütün insanca olan, ancak düşüncenin eseri olduğu için bu niteliktedir. Ama felsefe, düşüncenin kısmî bir şeklini -ki, bu kalıp sayesinde düşünce, bilgi, hem de şeylerin iç dünyasına giren bilgi hâline gelir- meydana getirdiği için, felsefî düşünce, yine bu durumdan ötürü, kendisini başka her türlü insan etkinliğinden ayıran özel bir karakter taşır, her ne kadar insan düşüncesinin ürünleri bir tek ve aynı düşüncenin ürünleri olsalar da, bu ayrılık yine vardır. Çünkü düşünce kendiyle özdeş kalır, farklarıysa şundan ileri gelir: Temelini düşüncede bulan şuur, önce düşünce biçimini değil, her biri ruhun birer varolma tarzı olup, düşünceden ancak biçimle ayrılan duygu, sezgi ve tasaavur biçimini alır.
Sayfa 233 - Hegel, İBDA YayınlarıKitabı okudu
KÂİNATIN GİZLİ ÖZÜ...
- " (...) Hakikat korkusuzluğu, sevgisi ve ruhun gücüne inanma, felsefî araştırmanın birinci şartıdır. İnsan, insanlık onuru duygusunu taşımalı ve kendini en yüksek hakikatlere ulaşabilecek güçte görmelidir. Ruhun büyüklüğünü ve gücünü ne kadar fazla değerlendirirsek değerlendirelim, yine de abartmış olmayız. Kâinatın gizli özü, hakikat sevgisine karşı durabilecek güce sahip değildir. Onun özünde kâinat, kendini açığa vurmak ve tabiatın zenginlikleri, derinliklerini ortaya sermek zorundadır."
Sayfa 232 - Hegel, İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
RUHUN ÜLKESİ...
- " (...) Felsefenin oturduğu, kurduğu ülke, hakikatin ülkesidir, biz de felsefeyi işleyerek o ülkeye katılırız. Hayatta doğru, büyük ve İlâhî ne varsa, hepsi de ide'nin eseridir; felsefenin amacı da ide'yi gerçek ve küllî biçiminde yakalamaktır. Tabiatta aklın eseri "zorunluluk"a zincirlidir. Ama ruhun ülkesi, hürriyetin ülkesidir. İnsan hayatının bağını meydana getiren ne varsa, hepsi ruhî-manevî tabiattadır; "ruhun-geist" ın bu ülkesi de ancak doğrunun ve iyinin şuuru, yâni "ideler" bilgisi sayesinde varolur."
Sayfa 232 - Hegel, İBDA YayınlarıKitabı okudu
RUHUN HÂDİSELEŞMESİ, NEFYİN NEFYİ...
- " (...) Tabiat ve tarihte görülen yukarıya doğru çıkış hareketi... Esasında bu, sırf alçaktan yükseğe doğru olan bir hareket değildir, bilakis kendi dışına çıkmış olan fikrin kendine dönüş hareketidir. Hegel'e göre tabiat, mutlak fikrin (idenin) değişik şekildeki varlığından başka bir şey değildir. Tabiatın mekanik, fizik, kimya ve organik basamaklar üzerinden yükselmesi ve böylece hazırlanmış bir geri hareketle ruh hâlinde kendine, yâni insan ve onun tarihi olarak geri dönüşü, ilk nefyin kaydırılmasından (hıfzedilmesinden) yâni "nefyin nefyi-reddin de reddi" nden başka bir şey değildir...
Sayfa 231 - 232 Hegel, İBDA YayınlarıKitabı okudu
İDE...
- " (...) Kavramla gerçekliğin birliğidir, kendi kendini ve gerçekliğini belirler hâldeki kavramdır; başka bir ifâdeyle, ne olması gerekse o olan ve kavramını kendisi kapsayan harekettir, faildir. Kavramın kendi gerçekliği ile dolaysız bir tarzda ondan ayrılmaksızın ve onun üzerine yükselmeksizin birleşmiş olduğu durumda İde, hayattır. Fizikî ve aynı zamanda ruhî hâlde tasavvur edilmiş, müsbet varoluşun bütün şartları ve sınırlamalarından kurtulmuş hayat, "GÜZEL"dir. Kavramın gerçekliği, bilgi ve pratik, tesir idesindedir; burada sübjektif, objektife karşıdır ve onların birliği gerçekleşmiştir. Bilgide gerçeklik, "ilk olan olarak" öz olarak tabandadır; oysa pratik etkinlik, faaliyeti, kavrama uygun kılar, böylece "İYİ"oluşur. Mutlak İde, ilmin muhtevasıdır, kâinatın, kendinde ve kendi için olan kavrama uygun oluşu bakımından (ebedilik görünümü altında) göz önüne alınması veya aklî kavramın, hem kendinde ve kendi için nasılsa öyle, hem de objektif ve gerçek dünyada nasılsa öyle göz önüne alınmasıdır.
Sayfa 228 - 229 Hegel, İBDA YayınlarıKitabı okudu
BİLMEYİ BİLMEK...
- " (...) Bilmeyi bilseydin, Allah Resûlü'nün sünnet ve hadîslerini, "Onun ölümünü üzerinden 200- 300 sene geçtikten sonra birileri toplamış!" diye fare kafası ve kenef ağzıyla reddetmezdin. "Kuvvetli hadîs" ve "zayıf hadîs" sadedinde serdedilen delillerin aslında zâhire rahmet cümlesinden olup, işin aslının "ehl-i kalb"e sorulması gerektiğini bilirdin. Aramayı ve sormayı bilirdin. Bulduğun cevabın, neyin hâlline dair yakîn getirilmesi gereken olduğunu bilir, bunun havada ve meselesiz bir gevezelik işi olmadığını, meseleleri bilsen bilirdin. "Kuvvetli hadîs" ve "zayıf hadîs" tasnifinin, nerede ve ne bakımdan mühim olduğunu, meselenin niteliğine nisbetle "zayıf" diye belirtilen hadîslerin, Allah ve Resûlü'nü "varoluşan" tarzda bilmek bakımından, tahkikî imânın istediği "irâdî katılım" ve doğrudan seçici hürriyet gereği bakımından, ne muazzam bir lütuf, değer verme ve kuvvet olduğunu da anlardın. Yâni, "zayıf" nitelemesinden, "ehemmiyetsiz" anlamını çıkarmazdın."
Sayfa 228 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
163 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.