Oldum olası Louis Stevenson'ın yaratıcılığına ve hikayeciliğine hayran biri olmuşumdur. Öyle ki en ünlü eserlerinden biri olan Define Adası'nın karakterimde, çocukluğumdan itibaren hayal gücümde ve okuma aşkımda derin etkiler yarattığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Stevenson'ın bu kitabında da her ne kadar klasik bir Londra ambiyansı ve girizgah kullanılsa da kitabın akıcılığı ve vermeye çalıştığı şey bende gerçekten kalıcı bir sempati uyandırdı kitaba karşı. İnsanın içindeki iyi ve kötü çatışmasının soyut bir boyuttan taşıp fiziksel bir hale getirilmesi fikrine hayran kaldığımı söylemem gerek. Aynı zamanda şu ana kadar okuduğum tüm kitaplar arasında -çok büyük bir külliyatım olduğumu söylemem doğru olmaz, gerçi- beni uzun veya kısa süreli ürkütmeyi başaran kitapların sayısı bir elin parmağını geçmez. Bununla beraber Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın bu kitaplardan biri haline geldiğini de ekleyeyim hemen. Kısa ve öz tutulan kitabın sayfa sayısı 101 sayfa kadar benim okuduğum çeviride, fakat buna rağmen içinde çok derin çıkarımlar ve insan ruhuna ilişkin özdeyişler olduğunu da unutmamak gerek.
Bir tesadüf eseri okulumun kitaplığından aşırdığım bu eseri, şimdi bakınca, iyi ki elim ona gitmiş de okumuş diyebiliyorum. Aynı zamanda Bordo Siyah serisinin sonunda verilen 'notlar' kısmının diğer basımlara nazaran uzun tutulması da beni ayrı memnun ediyor. Uzun lafın kısası Stevenson'ın bu şaheseri okuyalım, okutalım!