Büyük defter üçlemesini okuduktan hemen sonra siparişi verdim. Lucas ve Claus’la hesabı daha kapatamadan birde Tobias çıktı başıma…
Agota’nın tarzını hikaye anlatışını sevmiş biri olarak bir aşk hikayesini nasıl yazar deseler bunu tarif ederdim herhalde.
Tobias köyün hırsız ve fahisesinin oğlu , köydeki evinden , oynadığı çamurdan mutlu .. Bence en güzel ifade , başka bir hayat görmediği, bilmediği için yaşadığı o çocukluk onu mutlu ediyor.. Annesinin pekte sevdiği çocuk değil , zaman zaman beni neden doğurmuş diye düşünüyor. Okula yazdırıldıgında ilk aşkı Line ile tanışıyor. Line öğretmenin kızı , ara sıra evlerine gelen öğretmenin.. Spoiler vermeden anlatmaya çalışacağım. Annesini ve aşığını öldürdüğü içim başka bir ülkeye kaçıyor ve orda Line’i beklemeye başlıyor. Nefret ettiği işte yaşamak için çalşırken bir yandan da yazıyor. Birgün belki yazar olacak.
Ve sonra gerçekten de Line geliyor. İnanın aşkı bu şekilde okumak insana daha gerçek hayatta hissettiriyor, tüm o büyü masallarına bunu tercih ederim. ( Bahsettiğim çarpıklıktan ziyade , aşkın gerçekleşme sekli ve sonucu )
Belki de Agota sihri burada ..
Bence okunması gereken bir kitap, üçlemeden sonra okuyunca insanı daha da sarıyor. Bu kitabı kapağı olmadan verseniz Agota’nın yazdığını anlardım ve bence bir yazar için kendi stili , tarzı olması muhteşem..