Yıllar önce okuduğum Emek, arkadaşına yardımcı olmak için geldiği kasabada kalarak orada örnek bir hayat düzeni kurmaya çalışan Luc’un, mücadelelerle dolu hikayesini anlatıyor. Kahramanımız, başına geçtiği fabrikada, herkesin insani koşullarda çalıştığı ve emeğinin hakkını aldığı, refah içinde yaşadığı, kimsenin kimseyi ezmediği, sınıf farkı gözetmeksizin adaletin hüküm sürdüğü, mutluluk, barış ve huzur dolu bir düzen kuruyor. Aslında herkesin yararına olan çalışmaları yüzünden dostlar kadar düşmanlar da ediniyor, hatta gün geliyor, uğruna savaştığı köylülerden bile büyük tepki görüyor. Ancak pes etmeden yoluna devam ediyor ve yaptıkları gelecek kuşaklara miras kalıyor. Çok severek, sıkça hüzünlenerek okuduğum bir roman oldu. Özellikle 1. Ciltte, işçilerin çalışma koşullarının zorluklarını, emeklerinin sömürülmesini, bunları ortadan kaldırmak için Luc’un kendini heba edercesine iyi bir şeyler yapmak için çırpınmasını Zola’nın dilinden okumak çok etkileyiciydi. Keşke gerçekte de böyle bir hayat mümkün olsaydı dememek elde değil.