Öne Çıkan Erikler Çiçek Açınca kitaplarını, öne çıkan Erikler Çiçek Açınca sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Erikler Çiçek Açınca yazarlarını, öne çıkan Erikler Çiçek Açınca yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tuncer Sümer’in tanıklığında, kendi anlatımıyla; Nurhak!
Kitap 1960’lı yıllarda başlayan dostlukların ve birlikte kurulan hayallerin hikayesini konu alıyor.
Dönemin öğrenci hareketi içinde aktif yer alan Tuncer Sümer, Ankara’da başlayıp Nurhak dağ kadrosuna katılmasına kadar olan süreyi anılarında kaldığı kadarıyla anlatıyor, “İnsanlar ipe giderken nelerin kaybedildiğini kavramak da bir görev” diyerek, yoldaşlarını anmanın mutluluğunu taşıyarak.
Ankara’da öğrenci yurtlarında başlayan hareketin her yönü, cezaevleri, firarlar arasında, sürekli eğitimle ve öğrenmeyle geçen zamanın, dağlara uzanan mücadelenin öyküsünü, cesarete hayranlık, umuda inanmışlığa saygı duyarak ama bir o kadar da hüzünle okuyoruz.
Bir bir kırılan umutları, yarım kalan hayalleri, güzel dostlukları, geride bırakılanları, en önemlisi mücadeleyi okurken bir kez daha anlıyoruz ki; hiçbirinin ölmek gibi bir derdi yok, öldürmek gibi amaçları da…
Daha adil ve yaşanılabilir bir dünya yaratma fikri için çıkılan yolculuğun öyküsünü, ülkemizin yakın tarihine bakmak için okuyun…
Hüseyin İnan’a sordular…
ne zaman yolculuk?
dedi…
erikler çiçek açınca.
Tuncer Sümer...
12 Mart cuntasına karşı canlarını ortaya koyan, hiçbir maddi ihtirasa kapılmadan Amerikan emperyalizmine karşı mücadele eden, Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençler olarak insiyatif alan devrimcilerden biri. Adıyaman Besni doğumlu. Dil tarih mezunu. Öyle ki, maddi zorluklar içinde okulu bırakmak zorunda kalacakken,
"THKO'da herkesin kendine has özellikleri vardı. Öne çıkan arkadaşlarımız inandıkları sosyalizm mücadelesi için geri adım atmadılar, dövüştüler. Her türlü sömürüye ve haksızlıklara karşı çıktılar. Mücadelelerinin hiçbir aşamasında ödün vermediler, darağacına dimdik yürüdüler."
***
Devrime dair müthiş bir inanç taşıyorduk. Çok kısa bir zamanda gerçekleşecekti. Dünyanın her yerinden 60’lardan başlayarak kalkışmalar vardı. Latin Amerika, Asya, Afrika, Avrupa… Vietnam,Küba.. Che ölmüştü ama efsane devam ediyordu.
***
Bir zaman geçti, Dede ''Al motoru, gidiyoruz!" dedi. ODTÜ
yurtlarından çıktık, Balgat kavşağından Gölbaşı yönüne döndük. Kepekli Boğazı'na doğru çıkarken motosiklet sağa sola savrulmaya başladı. Aldırmadım hızlanarak devam ettim. Gölbaşı'na doğru inerken yine savrulduk ama bir aksilik olmadı. Döndük. Yurt kantininde çaylarımızı içerken Dede ''Artık Anadolu'ya çıkabiliriz" dedi. Meğer arkamda motoru sallayan oymuş "Tuncer
motora hakim mi" diye beni deniyormuş.
"Açık ki tarih, paramparça edilmiş bir geçmişin deneyimlerinin toplamından, yeniden inşa edilebilir. Özellikle de hatırlamalarla.
Çünkü yaşananlara içinden bakmanın imkanı orada başlıyor."
Ercan'ın cebinde de İngilizce bir kitap var, Karl Marx. Kitabı çekip cebinden aldı, "Kim lan bu Kral Markıs?" Ercan da kibar çocuk, dedi ki "O Marx'ı eleştiren bir kitap': "Nerede o Kral Markıs ulan, kral nereden çıktı, bu ne kitabı?" "O, kral değil Karl" dedi Ercan. "Karl, kral anlamam ben". . . Karl'dı,
kraldı sille tokat yine giriştiler "Ulan memlekette krallik mı var da sen bunu okuyorsun, niye gavurca lan bu kitap?" Ercan yine aynı kibarlıkla "Ben ODTÜ öğrencisiyim, İngilizce okuyoruz" dedi. "Ne otüsü, motüsü lan, doğru konuş benimle' : Onu bıraktılar. Hamit'e döndüler.
Havalandırmada her gün voleybol oynardık. Saha sınırları belirsiz olduğu için top içeride mi dışarıda mı meselesi hep tartışma konusu olurdu. İdareden izin alıp kırmızı boyayla saha çizgilerini görünür hale getirdik. Birkaç gün tartışmasız maçlar yaptık. Bir gün havalandırma bize kapalıyken ellerinde boya kutularıyla askerler geldi, bir de baktık ki bizim kırmızı boyaların üstünü siyah boyayla kapatıyorlar. Tabii faşizmin renginin siyah olduğu esprileri gırla gitti günlerce.