En Beğenilen Eszter'in Mirası kitaplarını, en beğenilen Eszter'in Mirası sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Eszter'in Mirası yazarlarını, en beğenilen Eszter'in Mirası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsan yaşar, onarır, üstünkörü de olsa bir şeyleri düzeltmeye çalışır, yapar, bazen de yaşamın kendi elleriyle berbat eder ancak zamanla yaşamın tümüyle hatalar ve rastlantılardan oluştuğunun ve kesinlikle değişmez olduğunun bilincine varır.
' Yaşamımızın kendine özgü akışını belirleyen o ölümcül kararların gerçek öneminin o anda değil, çok sonraları geriye dönüp geçmişe baktığımız, eski günleri andığımız zamanlarda anlaşıldığını düşünmeye başladım. '
Daha önce “İşin aslı, judith ve sonrası” romanını okuyup, kalemine hayran kaldığım bir yazar Sandor Marai. Eszther’in Mirası yanılmıyorsam kendisinin ilk kitabı.
Kitabı tür olarak bir kalıba sokmak gerekirse, bir “aşk romanı” diyebiliriz. Fakat sıradan bir aşk romanı değil. Eszther ve Lajos arasındaki “aşk” yıllara yayılan, bitmeyen ve yaşan(a)mayan bir aşk.. Birbirlerinden çok ama çok farklı iki karakterin yıllar sonraki yüzleşmelerini okuyoruz. O yüzleşme ekseninde kadın erkek ilişkilerinin açmazlarını, basit görünen olayların veya düşüncelerin insanın yaşam yönünü ne denli etkileyebileceğini, hayatın küçük dediğimiz anlardan biraraya gelen tuhaf bir bütünselliği olduğunu fark ediyoruz roman boyunca.
Aşkla ve aşık olduğumuz kişiyle kurduğumuz bağın ve anlamın idrakine varmaya çalışırken kendimize ve insanın çelişkilerine, içsel hesaplaşmalara dair de çok şey fark ettiren bir anlatıydı. Aynı zamanda benim fazlasıyla sinematografik bulduğum bir kitap oldu. Bazen “In the mood for love” filminin yazıya dökülmüş hali gibi geldi hatta. Bekleyiş, umut, umutsuzluk, çelişkiler, keşkeler, kafa karışıklıkları, ikili ilişkilerin ve hayatın bir şekilde hep karmaşa halini alması.. Sandor Marai, gerçekten muazzam bir anlatıcı.
Eszter'in MirasıSandor Marai · Yapı Kredi Yayınları · 2009233 okunma
İnsan hiçbir şey bilmeden yaşayıp gidiyor. Bir şeylerin aslında kötü olduğunu bilmediği gibi başına aslında iyi bir iş geldiğinden de haberi olmayabiliyor.
Sevdiğimiz birini yeniden görmek, polisiye romanlarında anlatıldığı gibi, karşı konulamaz bir zorunluluğun etkisiyle yeniden ‘suç mahalline’ dönmek gibi bir şey değil mi?
“(…) Sen öyle tuhaf bir kumarbazsın ki.. İskambil kağıtları yerine tutkular ve insanlarla oynuyorsun. Oyundaki damlardan biri de bendim. Sonra oyun bitti, masadan kalktın ve ortadan kayboldun.. Niçin? Çünkü sıkıldın. Sıkıldın ve çekip gittin: Bu kadar basit. İşte gerçek bu. Korkunç ve ahlaksız gerçek bu işte. Bir kimse salt doğası gereği tutkulu olduğundan, tek bir kadına bağlanamayacağından veya gözü yükseklerde olduğundan bir kadını kibrit kutusu gibi kaldırıp atabilir, öyle mi? Anlayabiliyorum… Alçaklık da olsa içinde yine de insani bir şey var.. Ama birini yalnızca ilgisizlik sonucu terk etmek.. Bu alçaklıktan da öte bir şey. Böyle bir şey bağışlanamaz çünkü insanlık dışı…
' Birini sevmek yetmez. Cesur bir aşkla seveceksin. Öyle bir seveceksin ki ne bir hırsız, ne herhangi bir niyet veya yasa; evet, ne Tanrısal ne dünyevi hiçbir yasa bu aşka engel olamasın. '