Süreyya ve Suat, Süreyya’nın babasının evinde oturmaktadır. Süreyya’nın eskisi gibi olmayıp bu evin içinde kalabalıktan ve aileden yavaş yavaş sıkıldığını fark eden Suat mutluluklarını devam ettirebilmek adına yeni heyecanlar bulmaya çalışır ve gizlice babasından yalı kiralamak için para ister. Kocası bu duruma çok sevinir ve en yakın dostlarını da yanına alarak hayallerindeki mütevazi yalıyı kiralamaya gider. Yalıda hayatlarına devam eden Suat ve Süreyya için işler dışarıdan bakıldığında muhteşem giderken aslında içlerinde fırtınalar kopan bir ilişki sürecine girer. Kadınlardan bıkmış ve uzaklaşmış aile dostu Necip bu mükemmel evliliğe ve Suat’a gittikçe hayran kalır ve içten içe Suat’a hayranlık beslemeye başlar.
“Sende bir şey var, öyle bir şey ki, hiçbirinde rast gelmiyorum... Bu öyle bir şey ki, işte bütün endişelerim senin yanında yok oluyor. Ruhuma bir şifa, bir huzur geliyor!”
Kendi içinde fırtınalar kopan Suat ise bu saf sevgiye başlarda ilgisiz kalsa da daha sonra Necip’in sevgisine kayıtsız kalamaz ve ikili arasında sadece gözlerin hüküm sürdüğü bir yasak aşk başlar.
“İnsan mutlu olduktan, sevdikten, sevildikten sonra her şey boştu.”
Eylül, karakterlerin psikolojik çatışmalarının anlatıldığı edebiyatımızdaki ilk psikolojik romanımızdır. Sadece bakışlar ile ikili arasındaki aşkın ilerlediği ve psikolojik tahlilleriyle bize aktarıldığı genel olarak akıcı olmasa da güzel bir kitap. Tavsiye ederim.
“Hiç olmazsa beraber ölmek de mi yoktu, hiç olmazsa onun için ölmek de mi yoktu?”
Mehmet Rauf’un 
Eylül kitabı. Ayrıca bireyin öznel yaşantısını doğrudan konu alan ilk roman olarak da bilinir..
İlk olarak 1900 yılında Servet-i
