Merhabalar,
Eylül, Türk edebiyatımızın ilk psikolojik romanı.
Kitap o kadar güncel ki hala. Sanırım bunun bir etkisi de kitabı aslında böyle ezberlemiş olmamızdan geliyor.
Varlıklı insanlara özenerek bir türlü hayattan tatmin olamayan süreyya,onu mutlu etmek için çırpınan karısı Suat ve Suata umutsuzca aşık olan aile dostları Necip'in hikâyesini okuyoruz.
Necip'in bu sevgisi aslında Süreyya ve Suat'ın bir yalı kiralayarak aile evinden ayrılmasıyla başlıyor.
Necip yalıya onların da davetiyle daha sık gitmeye başlıyor. Ve birlikte vakit geçirdikçe Suata olan sevgisinin keşfediyor necip.
Necip'in etkisiyle Suatda da dostluk sevgisi aşk sevgisiyle yer değiştirmeye başlıyor. Fakat bunlar olurken birbirlerinin yüzlerine bakarak tek kelam edemiyorlar. Gözleriyle anlatıyorlar, anlıyorlar birbirlerini. Yani yasak aşk onlara yapılmaması gereken şeyleri yaptırmıyor, yaptıramıyor.
Biz de kitabı okurken Necipin Suata olan duygularının kendi içinde oluşturduğu o buhranı ve mutluluğu yakından takip ediyoruz. Aynı zamanda Suat'ın da Necipe dair olan duygularını. Zamanına göre ve edebiyattaki ilk psikolojik roman olması yönünden çok çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Çok severek okudum.
Kitabını sonu benim için hem üzücü hem de mutluluk vericiydi. Güzel bir sondu.
Gerçek aşk nedir?
Çok sevmek bir insana neler yaptırabilir?
Hayata tutunmak için bir çift gözün sana mutlulukla bakması kâfi midir?
"Ah,bu dünyada herkes kendini,sadece kendini,hatta başkalarının zararına olarak kendini mi düşünürdü?"