Öne Çıkan Fotoğrafın Kısa Tarihi kitaplarını, öne çıkan Fotoğrafın Kısa Tarihi sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Fotoğrafın Kısa Tarihi yazarlarını, öne çıkan Fotoğrafın Kısa Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Uçuşan yansımaları bir yerde sabitlemeye kalkmak, Almanların eksiksiz araştırmalarının ortaya koymuş bulunduğu gibi, yalnızca imkansız bir girişim olmakla kalmaz, aynı zamanda böyle bir şeyi aklından geçirip dilemek bile dinimize küfür sayılır.
İnsan Tanrı'nın suretinde yaratılmıştır ve Tanrı'nın sureti de insan icadı olan hiçbir makineyle yakalanamaz.
İlahi ilhamla mest olmuş dini bütün bir sanatçının dehasının doruğunda varıp varabiieceği en yüksek nokta, bağlılığının en koyu anlarında ilahi/ insani özellikleri mekanik bir alete başvurmadan çoğaltmasıdır."
Söz konusu süreçlerin en güçlü vasıtası, sinemadır. Sinemanın toplumsal anlamıysa, özellikle de en pozitif biçimiyle, onun -kültürel mirasın geleneksel değerinin silinmesini temsil eden- yıkıcı, arındırıcı yönünü dikkate almadan kavranamaz. Bu olgunun en belirgin halini büyük tarihsel filmlerde -ve giderek daha yeni şekiliere bürünen hallerinde- görebiliriz. Abel Gance 1927' de coşkulu bir vurguyla şöyle haykırmıştı:
Shakespeare, Rembrandt, Beethoven sinemaya geçecekler ... bütün efsaneler, bütün mitolojilerle mitler, bütün din kurucuları ve bizatihi dinler ... sinemada görünen yeniden dirilişlerini bekliyorlar -kahramanlar çoktan kapının önüne yığıldı.'
Dadacılar, eserlerinin satış değerine çok az önem veriyorlar, fakat bunun karşısında, eserleri vasıtasıyla belli meseleler üzerine kafa yarmanın sağlayacağı faydalara çok daha fazla önem atfediyorlardı.
Walter Benjamin’in fotoğraf ile başlayan serüvenin fotoğraf teorisi üzerine yazdığı en önemli makalesi… Fotoğrafçıların ve sanatseverlerin gözden kaçırmaması gereken bir kitap
Sinema, etrafımızdaki şeylerin yakın çekimlerini yaparak, bilinen nesnelerin gizli detaylarına odaklanarak
ve kameranın dahice yol göstericiliğiyle sıradan ortarnları ele alarak bir yandan hayatlarırnızı yönlendiren mecburiyetlere ilişkin kavrayışırnızı genişletmiş, öbür yandan önümüze muazzam büyüklükte ve daha önce beklenmedik bir eylem alanı sermiştir. Büyük kentlerdeki
meyhanelerimiz ve sokaklarımız, bürolarımız ve mobilyalı odalarımız, demiryolu istasyonlarımız ve fabrikalarımız -bunların hepsi bizi umutsuzca kendi içlerine hapsetmiş gibiydi. Sonra sinema ortaya çıktı ve bu zindan-dünyayı, saniyenin onda biri uzunluğundaki dinamitlerle paramparça etti; öyle ki şimdi bizler, dünyanın her köşesine saçılmış olan bu enkazlar ve yıkıntılar arasında sakince ve macera duygumuzu köreltmeden dolaşıp duruyoruz