Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

En Eski Metnin Tıpkı Basımı ve Tahkikli Neşri

Füsusu'l-Hikem

Muhyiddin İbn Arabi

Sayfa Sayısına Göre Füsusu'l-Hikem Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Füsusu'l-Hikem sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Füsusu'l-Hikem kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
توحيدِ حق اى خلاصۀ مخترعات باشد به سخن يافتن از ممتنعات رو نفى وجود كن كه درخود يابى سرّى كه نيابى ز فصوص و لمعات Tercüme: “Ey kevn ü mekânın hulâsası olan insan! Tevhîd-i Hakk’ı söz ile bulmak mümteniâttandır. Git, vücûd-ı vehmîni nefy et ki, Fusûsu’l-Hikem’den ve Fahreddîn-i Irâkî’nin Kitâb-ı Lemaât’ından bulamadığın bir sırrı kendinde bulasın.”2* *Abdurrahmân Câmî’nin (v. 898/1492) Eşi’atü’l-Lemaât’ının sonunda yer alan bu rubâî..
Sayfa 2 - Yazma eserler kurumu
Cehlin zevâli ile artık çûn ü çirâ munkatı’, ve âlem nazarlarında bir temâşâgâh-ı latîf olur. Velâkin yalnız cehlin zevâli kâfî değildir; belki vücûd-ı insânîde a’zam-ı kuvâ olan “vehm”in dahi zevâli lâzımdır. Bu ise ancak bir insân-ı kâmilin isti’dâda göre terbiyesi ve bu terbiye dâiresinde sülûkün itmâmı ile olur. Zîrâ “bilmek” başka ve “olmak” yine başkadır. Bilmek ile vücûd-ı vehmînin nefyi ve tevhîd-i hakîkîye vusûl kābil değildir. Mukaddeme, Avni konuk
Sayfa 2 - Yazma eserler kurumu
Reklam
Bir putperest Hakk’ın tecellîsini ancak mahdûdü’l-mikdârına hasrettiği ve diğer tecelliyât-ı Hakk’ı setr ve inkâr eylediği için kâfirdir. Eğer bir kimse vücûd-ı mutlak-ı Hakk’ı (Bakara, 2/115) [Ne tarafa teveccüh ederseniz edin, Allâh’ın vechi vâki’dir.] âyet-i kerîmesi mûcibince cemî’-i zerrâtta müşâhede edebilmek ilmini okuduğu için kâfir olursa, sıfat-ı mü’miniyyet, emr-i vücûdu “Hak” ve “halk” diye iki müstakil kısma tefrîk eden mutaassıbîne mi tevcih edilmek münâsib olur? Ve bu mutaassıbînde şirk-i hafî olduğuna şübhe yoktur. Mukaddeme, Avni konuk
Sayfa 3 - Yazma eserler kurumu
Fakîr derim ki, Fusûsu’l-Hikem’in dahi Kelâmullâh gibi iki hâssiyeti vardır: (Bakara, 2/26) [O, Kur’ân sebebiyle çok kimseleri ıdlâl eder ve çok kimselere hidâyet verir; ve dalâlete düşenler ancak fâsıklardır.] Ya’ni okuyanların bir kısmı hidâyete vâsıl olur, bir kısmı da dalâlete düşer. Kur’ân-ı Kerîm bu hâssiyetleri câmi’ olmakla berâber onu mütâlaa ve kırâat eden kimseyi men’etmek câiz değildir. Zîrâ Kur’ân bir mihekdir; altın ile bakır ayrılmak için gelmiştir. Fusûsu’l-Hikem dahi öylece bir mihekdir. Akıl ve irfân sâhibleri bir kerre kendilerini ona vurmalıdır, tâ ki Hak için hüccet-i bâliğa sâbit olsun! Ve netîcede (Şûrâ, 42/7) [Bir tâife cennetde ve bir tâife cehennemdedir.] sırrı kuvveden fiile gelsin. Mukaddeme, Avni konuk
Sayfa 4 - Yazma eserler kurumu
“Vücûd”un lisânımızda mukābili “varlık”, ve lisân-ı Fârisîde “hestî”dir. Ma’nâ-yı lugavîsi “matlûbu bulmak”tır. Örfte müsta’mel olan “cisim ve beden” ma’nâsı kütüb-i lugatta ancak ma’nâ-yı mecâzî olarak mezkûrdur. Birinci Fasıl: Vücûd
Sayfa 5 - Yazma eserler kurumu
“Gaybü’l-guyûb” derler. Zîrâ a’yân-ı sâbiteden i’tibâren tâ misâl-i mutlaka kadar olan gayb-ı izâfî merâtibi, bu mertebede gāib-i mutlaktır. Ne tasavvur-i hâricîleri ve ne de tasavvur-i ilmîleri vardır.
Sayfa 5 - Yazma eserler kurumu
Reklam
“Munkatau’l-vicdânî” derler.4 Zîrâ bu mertebede tasavvur-i vicdân yoktur. Bu ifâde “zât için vicdân yoktur” ma’nâsına değildir. Çünkü tasavvur-i vicdân ilim mertebesinde olur. Bu mertebede ise ilim mutasavver değildir. Binâenaleyh eser-i ilimden ibâret olan vicdân dahi yoktur. ... “Aynü’l-mutlak” derler. Zîrâ zât-ı sırf bu mertebede min-külli’l-vücûh mutlaktır; bir vech ile ki, kayd-ı mutlakıyyetten de mutlaktır.
Sayfa 6 - Yazma eserler kurumu
Bu kemal dönemi eserinde Şeyhü'l-Ekber, kendisine yönelik itiraz ve tenkitlerin de toplandığı çeşitli hikmetleri Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhisselam'dan bir müşahede anında aldığını ve insanlara aktardığını ifade buyurur.
Vücûd-ı hakîkî öyle bir mefhûm-i küllî-i vâhidü’l-ayndır ki, hudûd ve cihet kabûl etmez. Zîrâ bir had kabûl etse, haddi bittikten sonra diğer vücûda geçilir; ve haddin nihâyeti olan her bir vücûdu ta’dâd etmek mümkin olur. Bu ise münâfî-i vahdettir. Cihet ise bir şeyin diğer bir şeye olan vech-i mukābili olup bu da hudûdu îcâb ettiğinden, vücûd hakkında bu da mutasavver değildir. Binâenaleyh vücûdun vahdâniyeti adedî olan “birlik” değildir; belki bir muhît-i nâmütenâhî olan varlıktan ibârettir.
Sayfa 7 - Yazma eserler kurumu
Vücûd-ı mutlak öyle bir kenz-i bî-pâyândır ki, meknûnâtı kendisinden mahfîdir. Zîrâ vücûd-ı mahz kendi cemâl-i zâtîsinde müstağraktır. “Kendinden âgâhlık” bir sıfat olduğundan, bu mertebesinde, vücûd-ı mahz ondan dahi münezzehdir. Vücûd-ı hâdisin bu mertebeye aslâ şuûru olamaz. Zîrâ hudûs ve kıdem yekdîğerinin zıddıdır.[İki zıd bir araya gelmez.] kāidesince birinin zuhûrunda diğeri ihtifâ eder. Bunun için A’ref-i enbiyâ (S.a.v.) Efendimiz [Allâh’ın zâtı hakkında tefekkür etmeyiniz!]6 kavl-i şerîfi ile hâdisü’l-vücûd olan abdin fikir ile bu mertebe-i vücûdu idrâk edemeyeceğini tefhîm buyurmuşlardır. Bu mertebede vücûd tecellîden münezzehdir. Zîrâ tecellî meşiyyet ile olur. Hâlbuki meşiyyet bir sıfat olduğundan vücûd-ı mahz ondan dahi münezzehdir.
Sayfa 7 - Yazma eserler kurumu
Reklam
Hakîkat-i vücûd bir mefhûm-i küllî-i nûrânî olduğundan o kadar latîftir ki, onu akıl, fehim, vehim, havâs ve kıyâs ile anlamak mümkin değildir. Zîrâ âlât-ı idrâk olan bu vesâit-i ma’dûde, o eltaf-ı latîfin muvâcehesinde eksef-i kesîftir. Kesîfin mertebe-i kesâfette kaldıkça kendi aslı olan latîfi idrâk etmesi mümkin değildir. [m/7]
Sayfa 7 - Yazma eserler kurumu
Esâsen adem, boşluk ve sükûndur; ve teselsül ise doluluktan ve hareketten başka bir şey değildir. Binâenaleyh teselsül ademin şânı değildir. Bu i’tibâr ile de evvelce yok olan şeyin bi’t-teselsül var olması câiz olmaz.
Sayfa 8 - Yazma eserler kurumu
Feylesof İbn-i Rüşd
İbni Rüşd 595-1198 yılında Merakeş kadılığı görevini yaptığı dönemde ölmüş ve cesedi Kurtuba'ya getirilmişti. Cenazeyi taşıyan devenin bir tarafına feylesofun telif ettiği kitaplar yüklenmişti, bu eserlerin ağırlığı cesede tam müsavi geliyordu. Cenaze töreninde hazır bulunan Muhyiddin bu manzaraya şahid oldu.
Sayfa 8
İbni Rüşd, fıkha dair yazdığı eserlerin yanıbaşında Yunan felsefesini ihmal etmemiş, bilhassa Aristo, Calinos (Galyen) ve Nikola'nın eserlerine şerh ve telhisler yazmak suretiyle, daima felsefi tefekkür ve müspet ilim ışığını elinde tutmuştur. Şeyh-i Ekber'de de bu hususta yüksek bir cesaret görüyoruz. O da hadiselerin dış kabuğuna bağlı kalmıyor ve “Hakikat, ister feylesof tarafından keşif ve ilham yoluyla ifade edilmiş bulunsun. İsterse Mukaddes kitaplar tarafından telkin edilsin, müsavidir; Yeter ki hale ve makama uygun olsun, diyordu.
Sayfa 8
Mütercimin Önsözü
Doktora tez konum "İbn Arabi'de Mistik Sembolizm" idi. Bu çalışmamda İbn Arabi'nin düşüncelerini ifade ederken en sık kullandığı ışık, harf ve ayna sembolizmini incelemeye gayret etmiştim. Bu çalışmam da İnsan Yayınları tarafından 2007 yılında İbn Arabi'de Sembolizm adıyla kitap olarak yayınlanmıştı. Bu eser Dâvûd Vefâî
Sayfa 8 - KETEBE YAYINLARI - 1.BASKI - OCAK 2023
1.278 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.