Alacakaranlık serisiyle ün yapan Stephenie Meyer'in serinin dışında ilk kitabı... Sade ve sürükleyici bir yazı dili kullanan Meyer, satırlarında adeta fotoğrafik bir hafıza kullanıyor. Yani seçtiği üslup ve yazdığı cümleler, filmdenbir kare sanki.. O kadar keskin ve net görebiliyoruz. Oldukça yaratıcı bir zihin olduğu, kurgudan çok belli.. Kitap kendini bir çırpıda okutuyor. Filmi de var; lakin ikisini karşılaştırdığımda, ben size kitabını öneririm. Çünkü Meyer, olayları ve betimlemeleri geniş boyutlardan almış. Sonlara doğru kurgumuz oldukça duygusal bir boyut kazanıyor, şahsen ben gözyaşlarımı zor tutmuştum. Yer yer, distopya türüne çakılan selamlar da görüyoruz. Uzayda farklı gezegenlerde gezinen ruhlar var. Bu ruhlar, barışı sağlamak için dünyaya geliyor ve insan bedenlerini ele geçiriyor. Ana kahramanımız Melanie ise, içsel olarak epey güçlü bir kız, kendisine Göçebe adlı bir ruh dadanıyor ve Melanie, kendi bedenini Göçebe'ye tamamen teslim etmiyor. Diğer ruhlar da bu durumdan şüpheleniyor.Melanie, abilerini aramak için yola çıkıyor, amcası yolda onu buluyor ve insanların yaşadığı sığınağa götürülüyor. Burada close-minded insanlar tarafından çok yargılansa da zamanla kabul görüyor. Önyargıların ne kadar kötü ve gereksiz olduğunu, sevginin önemli bir güç olduğunu anlıyoruz kitabı okuduğumuzda...
