Yazar Mihail Saltıkov Şçedrin soylu bir baba ve Moskovalı zengin bir tüccar bir aileden gelmiş bir annenin çocuğu. 1838’de genellikle soylu çocuklarının gittiği ve yüksek dereceli memurların yetiştirildiği Tsarskoe lisesine başlamış ve burada devrimci gruplardan etkilenmiş. Okuldan mezun olduğu yıldan (kısa bir dönem gittiği sürgün hariç) 1862 yılına kadar vali yardımcılığı da dahil olmak üzere çeşitli kademelerde memurluk yapmış. Lise yıllarına kadar kaldığı aile çiftliğinde serflerin (toprağa bağlı kölelik) ağır yaşam koşullarını yerinde gözlemleme şansına erişmiş. Şçedrin; bu süreçte her çeşit insanla ilişkiye girmesi ve onları gözlemlemesi sayesinde Rusya’da devrim öncesi çarlık döneminde yaşanan sömürüyü, halkın yoksulluk ve korkunç sefaletini gerçekçi şekilde anlatan eserler kaleme almış ve tanınan bir yazar olmuş fakat genelde bunları dönemin sansüründen kurtulmak için hiciv içeren masallar yoluyla yapmış. Sosyalist olan Şçedrin sanatın toplum için yapılması gerektiğine inanmıştır. Şçedrin halkın yoksulluğunu ve ıstırabını eleştirirken sadece çarlık rejimini, büyük toprak sahiplerini ve burjuvaları eleştirmekle kalmamış, köylülerin uysal ve itaatkâr tutumunu da sert bir şekilde eleştiri konusu yapmış. Ayrıca Lenin'in oldukça sevdiği ve değerli gördüğü yazarlardan biridir. Edebi eserlerden alıntı yapmayı seven Lenin Şçedrin'den kayıtlara göre 320 kez alıntı (özellikle Golovlev Ailesi kitabı ve kitabın başat karakteri Porfiri Vladimiriç Golovlev ya da namıdiğer İyuduşka üzerinden) yapmış ki bu Lenin'in yaptığı edebi alıntıların kabaca üçte birine dek geliyor. Lenin bir seferinde de Şçedrin’in Ekim Devrimi’ne kadar yaşayıp sonrasında eserler verememiş olmasına da çok üzüldüğünü söylemiş.
Kitaba gelirsek Golovlev Ailesi; asil, soylu(!) bir o kadar da yozlaşmış, sömürgeci bireylerin bir arada olduğu bir aile. Gözleri sadece ve sadece ceplerine düşecek payları, arsaları ve toprakları gören güçsüz, ikiyüzlü insanlar toplamı. Kitabın başat karakterlerinden ilki anne Arina Petrovna dıştan bakınca ailesi için çalışan didinen fakat aslında kendi hırslarından başka bir düşünmeyen bir karakter (her şeyi aile için yaptığını söylerken çocuklarını kendi işlerini sekteye uğratan bir yük görmesi, ölümüne yakın torununun -elindeki mal varlığının yanında cüzi bir miktar kalan- intihar etmesine neden olan kumar borcunu ödemekten bile imtina etmesi insanı okurken gerçekten hayretler içerisinde bırakıyor). Arina Petrova çiftliğin alanını ailesi(!) için geliştirmek için çabalarken kocası Vladimir kendini zevk ve sefahate vermiş bir şekilde günlerini geçirmekte ve 4 çocuk (3 erkek 1 kız) bu ailemsi yapıda büyüdükleri için hayat hepsini bir yana savuruyor. Kitabın diğer başat karakteri ise Arina'nın ortanca oğlu Porfiri Vladimiriç. Porfiri'yi kardeşleri ve hatta annesi bile Hz. İsa'yı ele veren havari İyuduşka ile özdeşleştiriyorlar. Porfiri Vladimiriç ailesinin ve diğer insanların kendilerini İyuduşka diye adlandırmasını haklı çıkarır şekilde dünya edebiyatının tanıdığı en utanmaz, en ikiyüzlü, en ahlaksız, en cimri karakterlerinden biridir. Dini terminolojiye hakim olan İyuduşka tam bir demagog. Yılışık bir konuşma şekli olan İyuduşka'nın ağzından Allah rızası, ölüm, cennet, cehennem gibi kelimeler düşmez. Söylevlerinde daima ahlaktan dem vurur fakat evlilik dışı çocuk sahibidir hatta kendi öz yeğenine niyeti bozan tıynette bir insandır. Sürekli ibadet ve dua halindedir ancak bunları dindar ve ahlaklı biri olduğu için değil aksine ahalaksızlığını perdelemek için yapmaktadır. Hedefine ulaşmak için kafasının içinde kelimeleri bir örümceğin ağını işlediği gibi işliyor ve avının üstüne atıyor, o uzun söylevlerin sonunda avını pes ettirerek istediğini elde ediyor. Parasından ya da malından olmaktansa 2 oğlunun ölümünü büyük bir vicdan rahatlığıyla tercih edebiliyor... Akraba ilişkilerinin, yozlaşmış ahlakın ve önlenemez yok oluşun bu kadar güzel ve yalın bir şekilde anlatılmış olması kitabı bir çırpıda okuyabilmemize imkân veriyor. Karşılıklı konuşmalarla, iç konuşmalarla karakterlerin ruh dünyasını başarıyla anlatan Şçedrin, kendiside toprak soylusu bir aileden geldiği için çok iyi tanıdığı insanları anlatır. Karakterleri çok iyi gözlemlemiş olduğunu romanın her satırında bize hissettirir.
Son olarak kitaptan bir alıntı: "Aileye birkaç kuşaktır damgasını vuran üç önemli özellik vardı: Avarelik, işe yaramazlık ve ayyaşlık. Bunlardan ilk ikisinin sonucu: Boşboğazlık, boş düşünceler üretme ve duygusuzluk"