Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönül Adamı 4

Güneri İçoğlu

Gönül Adamı 4 Hakkında

Gönül Adamı 4 konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
8/10
1 Kişi
3
Okunma
1
Beğeni
338
Görüntülenme

Hakkında

Bu albüm belli bir zaman dilimimde gündemi işgal ve meşgul eden konulardan seçilmiştir. Daha doğrusu, gönül adamı ve fransız dostu jan piyer'in bakışıyla gündemin demini almasıdır..."tarihin derinliklerine gündemin sığlıklarından geçip gidilebilir..." Gönül Adamı 4 Bu gündemdir gelir geçer, duyamazsın demedim mi...
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 18 dk.Sayfa Sayısı: 152Basım Tarihi: 2013Yayınevi: Leman Yayınevi
ISBN: 9789757991861Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Yazar Hakkında

Güneri İçoğlu
Güneri İçoğluYazar · 9 kitap
İlk çizgi deneyimlerini "çiçeği burnunda" karikatürcü olarak Gırgır dergisinde edinen Güneri İçoğlu, daha sonra Limon ve Leman dergilerinde çalıştı. Selamlar, 1965 yılının Eylül ayında Sivas’ta doğdum... Çocuk denecek küçük yaşlarda birçoğumuz gibi efsanevi “Gırgır” dergisi tezgahında usta-çırak geleneğindeki eğitimle yazmaya ve çizmeye başladım... Sonra içeriye dahil oldum, “Gırgır” ve “Fırt” dergilerinde çalıştım... Ardından “Limon” dergisinin kurulmasıyla bu yeni kadroya katıldım. “ Limon” dergisi zamanına göre mizah ve karikatüre birçok yenilikler, değişimler, ilginç sosyolojik bakışlar getirmişti, zamanın ruhunu çok iyi yakalamıştı... Daha sonra Limon dergisi, yenilikçi tavrını ve çizgisini sürdürerek “Leman’a” dönüştü, yazı ve çizgi serüvenime burada devam ettim... Halen de “Leman” dergisinde çalışmalarımı sürdürüyorum... Leman’daki bilinen köşelerim; “Firavunun Laneti” adlı karikatür köşesi, “Dumur Detayları” olarak tanınan görsel kaynaklı ve fotoğraflı yazı sütunu ve başlıca karakterim “Gönül Adamı’dır...” Bu arada Güzel Sanatlar Akademisi Sahne ve Görüntü Ana Sanat Dalı Tiyatro Bölümünden mezun oldum... Daha daha sonra İTÜ Sosyal Bilimler fakültesi Sanat Tarihi bölümünde mastırımı tamamladım... Klasik kâdim musîkîyle çok severek ilgilendim ve bu mecrada da yine usta-çırak geleneği çerçevesinde çalıştım... Ancak kendimi bildim bileli asıl işim hep; mizah, çizgi ve muhabbet etmek oldu... Onun için ‘şu tahsildi, bu okuldu, bunu yaptım, şunu bitirdim’i yazmak kısaca da olsa tuhaf geliyor bana aslında. Sonuçta ille de mizah, ille de karikatür, ille de dergi, işimiz ve ruhumuzun formatı budur. Bu yüzden biyografi yazmak gibi güç bir şey var mıdır bir mizahçı için bilemiyorum... Zira bizler sayfaların arkasından, yazdığımız, çizdiğimiz karakterlerle biliniriz. Hangi tipi çiziyorsan onu tanır, onu bilirler, seni değil. Bundan sonra küçük bir biografide bile olsa kendini tanıtman çok zor, tanınmaya tanınmaya öyle alışımışız ki, tanınmamaya üç satırlık biografimizi onbeş günde zor yazarız nerdeyse... Zaten çizer olarak sen daima geride kalmalısındır, senin hayatın, yüzün, tipin önemli olmamalıdır, çizdiğin karakterin tipi, yüzü önemlidir, o tanınır çünkü... Eğer sen tanınırsan çizdiğin tip geride kalır, etkisiz olur... Çizdiğin karakterin gerçekliği seni yok etmelidir, bir Karagöz perdesi gibi düşünün... Eğer sen ortaya çıkarsan Karagöz’ün gerçeklik duygusu ve etkisi kaybolur... Çizgi karakter güçlüyse o kazanır gerçekliği... Böylece seni umursamaz okur, çizdiğine bakar, böyledir karikatür zenaati... Bu yüzden bir karikatürcü kendinden ziyade çizdiği karakterin biyografisini yazsa daha iyi olur okurlar için... “İstanbul’a hayranlık dolu sevgim ve Klasik Musîkîye delicesine merakım beni kadim Musiki üstadlarının yaşadığı, Neyzen Aziz Dede’ler, Tanburi Cemil Bey’lerle dopdolu efsunlu hayatlara yöneltmiş ve buradan yola çıkarak “Gönül Adamı” karakterini çıkarmamı sağlamıştır... Yirmi küsür senedir çizdiğim Gönül Adamı İstanbul’da doğdu... İsmi Yekta olan kahramanımız son büyük musiki üstadları tarafından ve İstanbul yokuşlarındaki, çarşılarındaki bilinmeyen, günümüz deyişiyle ‘popüler olmayan’ sanat erbablarınca tevazu ruhuyla Tanburi ve Neyzen olarak yetiştirildi.Yekta Bey, musîkî ustası ve büyük bir sanatkar olmakla birlikte günümüz maddiyat dünyasında güç şartlarda hayatını sürdürmektedir. Ahşap evlerin çevrelediği bir Boğaziçi semtinde eski bir evde oturmaktadır, Kısmet isimli sandalıyla tuttuğu balıklarla ve Boğaz tepelerindeki ender kalmış çayırlıklardaki ebegümeci, labada gibi bitkileri toplayıp zar zor geçinmektedir... Mahallesindeki devamlı yardımlarına koştuğu bir avuç komşusu, son kalan birkaç kadim esnaf ve Paris’ten gelip sırf ona ve sanatına hayran olan ve İstanbul’a yerleşen araştırmacı, müzikolog Fransız dostu Jan Piyer dışında kimse Gönül Adamı’nın farkında değildir... Çünkü maddi hırslarla dolu, sert bir dünyada kimsenin böylesi bir yumuşaklığa tahammülü yoktur, dolayısıyla Gönül Adamı’nı ve onun aşk ateşini farkedemezler, göremezler... Bununla birlikte Müzikolog Jan Piyer bu duruma çok üzülmektedir, çünkü onun sanatını ve müziğini hayranlıkla incelemekte ve büyük bir musîkî ustası olduğunu bilmektedir. Paris’te olsa bu sanatıyla krallar gibi çok iyi şartlarda yaşayacağını söylemekte ve onu sürekli Sorbon Üniversitesi Müzikoloji Bölümünde kürsü almaya ikna etmeye çalışmaktadır ama nafile Gönül Adamı’mızın gönlünün yegane aşkı İstanbul’unu bırakması mümkün değildir ve dişinden tırnağından arttırıp ekmekle, simitle beslediği her daim aç martılarını bırakıp gitmeyi bir an bile düşünmez... Onun isteği bilinmek, farkedilmek, çok iyi şartlarda yaşamak değildir, o bir gönül adamıdır, aksine onun isteği, benlik duygusundan kurtulmak, bir pervane gibi kandilin etrafında dönerek Aşk ateşiyle yanmaktır. Zira varlığın tek nedeni aşktır. Bundan başka herşey gelip geçicidir... Bu zeminde Jan Piyer’le sürekli Doğu-Batı felsefeleri hakkında tartışırlar... Bu arada Gönül Adamı’nın çevresindeki büyülü dünya hızla değişmekte ve yok olmaktadır. Bir bir kepenk kapatan eski esnafları ve bir bir yanan ahşap evleri korumak için elinden geleni yapmaktadır...” Gönül Adamı’nın da kısa özgeçmişi budur...