Milan Kundera bir sayılamaya tutulmuşçasına, aklına gelenleri, kurduğu karakterleri adeta birbirine anlatmak, kendisini onlarla konuşturmak için kaleme almış bu kitabı. Olabildiğince doğal, olabildiğince özgür bir ortam kurmuş onlar için, büyük bir samimiyet var aralarında. Herkes birbiri hakkında, herkes kendi hakkında istediği şekilde var. Ama bu ortamın sınırsızlık barındırdığı düşünülmemeli, kendisi de vurguluyor bunu. Sınırlar çok çeşitle dile getiriliyor; 7 bölümün yedisinde de sınır farklı bir anlam ve yön buluyor. Belki de bunlar arasında en somut olan ama en az hissettiğimizi şu şekilde dile getirmiş: "İnsanın, kendisi ölümlü bile olsa, ne evrenin sonunu ne zamanın sonunu ne tarihin sonunu ne bir halkın sonunu temsil edebilir; o aldatıcı bir sonsuzluk içinde yaşar durur."
İlk bakışta malzeme ve içerik uyuşmuyor, başlık ve bahsedilenler, kurgular çok farklı duruyor. Ama yolun sonuna olabildiğince sade ve basit bir sahne ile bütün bu kaygı ve görüntülerden arınmış bir tablo ile tüm sınırları kaldırarak bize veda ediyor. Evet, veda dedim çünkü bir burukluk var, geçmiyor...