1844 yılında; Osmanlı döneminde tanzimatın ilanından 5 yıl sonra, Anadolu’nun ücra bir köşesine, (kütahya’nın gediz, emet ve örencik ilçelerine) bölgeye ilişkin sosyo-ekonomik verileri (sahip olunan menkul ve gayrimenkul malları) sayıp tespit edip temettuat defteri denilen tutukları defterlere yazarak derlemek üzere görevlendirilen bir kadı ve onun himayesinde çalışan iki kâtibin başında geçen bir hikâyeyi okuyoruz.
Kitap boyunca bir yandan dönemin sosyo-ekonomik olaylarını gözlemlememizin yanı sıra diğer taraftan karakterlerimizin, özellikle kadı’nın gelişen olaylar karşısında kendi öznel durumundaki (aşk, umut, hayal kırıklığı, korku gibi insani duygular) değişiklikleri izliyoruz.Aynı zamanda romanda ki diğer karakterlerin beklentilerinin de aynı kadı ve yardımcılarının görevleri boyunca bölge içerisinde adeta bir hilal çizer gibi kat ettikleri, önlerinde kıvırılıp akan yollara nispet edercesine zamanın cenderesinde nasıl değiştiğini görmekteyiz. romanı okurken bu yol imgesi devamlı zihnimizi gıdıklamakta…
bu bağlamda romanın temel motifi acaba lao tzu, “bir çömlek kilden yapılır ama içindeki boşluktur onu anlamlı kılan,” derken aslında insan da kendi boşluğuyla yaşamayı bilmelidir mi demek istemişti? sorusu etrafında döner durur.