Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hegel'in Mutlak İdealizmi

Enver Orman

Hegel'in Mutlak İdealizmi Gönderileri

Hegel'in Mutlak İdealizmi kitaplarını, Hegel'in Mutlak İdealizmi sözleri ve alıntılarını, Hegel'in Mutlak İdealizmi yazarlarını, Hegel'in Mutlak İdealizmi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanın bireysel ve toplumsal düzlemde öte dünyacı bir anlayışla, radikal dinsel bir anlayışla bu dünyayı, maddi dünyayı keskin bir şekilde yargılaması, bu dünyanın insan tinselliği ve aklı açısından vazgeçilmez değerini yok edemez. İdeal ve maddi gerçeklik arasındaki bu bölünmüşlük, mutsuz bir bilince yol açar. İnsan dinsel inancı yoluyla Tanrı’ya yönelir ve ona kavuşma arzusuyla bu bölünmüşlüğü, eksikliği ve sonluluğu aşmaya çalışır. Ancak dünyevi olana, bu dünyaya yabancılaşmış bir bilinç mutsuz kalacaktır, çünkü insanın tinsel ve ideal varoluşu ancak maddi gerçeklikle birlikte kavranabilir, yüceltilebilir ve varolabilir. (...) Hegel, tanrısal ve akılsal olanı diyalektik bir perspektifle, maddi ve empirik gerçekliğin logosu, iç işleyiş mantığı olarak görür. İdeal doğruluk ve hakikat, maddi gerçekliğin ötesinde sınırlanmış ve göreli bir doğruluk ve hakikat değildir. Hegel için idea ve ideal doğruluk, göreli ve sonlu değil mutlak ve sonsuz doğruluktur. Göreli ve tikel olana aşkın bir mutlak, karşıtıyla sınırlanmış göreli ve tikel bir soyutlamadır. Mutlağın doğruluğu yalnızca göreli olanda içkin olmasıyla mümkündür. İdeal olan kendini maddi gerçeklikte, mutlak olan kendini göreli gerçeklikte dışavurup gerçekleştirebilir.” s. 132-133
Efendi kendisini başkasına dayatarak tanıtan, köle ise kendi değerini ve özbilincini bir başkasında görendir. Benliğinin bedeni karşısındaki vazgeçilmez değerini ‘idealist’ bir tarzda takdir edemez köle. Köle teslim olandır. Kölelik, bireysel ve toplumsal öznellik bağlamında, özdeğer duygusunun bir yitimi, tinsel ve ideal olanın maddi gerçeklik ve bedensel yaşam karşısındaki yenilgisi olarak yorumlanabilir.” s. 127-128
Reklam
“Varolan sonlu belirlenimleri, fiziksel gerçekliği anlaşılır bir bütünün parçası kılan ‘kuvvet’ ve ‘yasa’ gibi tüm ‘metafizik’ genelleme ve soyutlamalar, rasyonel ve ideal belirlenimler olarak insan tinselliğine ve bilincine aittirler. Kuşkusuz mutlak idealizm için bu onların yalnızca öznel bir doğruluk ve geçerlilikleri olduğu anlamına gelmez. Tam tersine özne henüz tam olarak bilincinde olmasa da, doğada egemen olduğu düşünülen kuvvetler ve yasalar, tümüyle öznel ve keyfi belirlenimler değildir. İdealizmin ruhuna da uygun olarak, rasyonel ve ideal belirlenimler, yalnızca epistemolojik değil ontolojik bir doğruluk ve geçerliliğe sahiptirler. Dahası kuvvet ve yasa gibi anlayış yetimizin duyulur-ötesi ya da meta-fizik kavramları, genel ve evrensel olarak görünür ve dışsal olmayan fakat duyulur ve maddi şeylerde görünür ve dışsal olan belirlenimler olarak, bilinç kavramına benzerler ve dolayısıyla bilincin kendisini nesne kılmasına ve özbilinç olmasına zemin hazırlarlar.” s.125
“Hegelci idealizm için duyulur-ötesi, yani metafizik belirlenimler, duyulur ya da fiziksel olmayan belirlenimlerdir. Hegelci diyalektik açısından metafizik ya da Türkçesiyle fizik-ötesi, fiziksel bir ötelik ya da ötekilik olamaz, çünkü bu durumda fizik-ötesi olamaz. Bütün fiziksel ötekilikler zaman ve makân bağlamında fiziksel gerçekliğe, Hegel’in ‘kötü sonsuzluk’ dediği sonsuz doğanın kendisine aittirler. Metafizik yalnızca düşünsel ve ideal bir belirlenim olarak kavranabilir ve varolabilir. Böylece mutlak ve sonsuz varlığı fiziksel bir belirlenimmişcesine imgelemeye, tasarımlamaya, zaman ve mekân içinde kurgulamaya dönük tüm metafizik ve dinsel düşünce, Hegelci mutlak idealizm açısından yeterince ‘idealist’ değildirler. Bu imgesel ve tasarımsal yönelim, sıradan sağduyuya oldukça egemendir ve sonsuz doğruluğun sonlu kılınması, tasarımsal bir içerik olarak ‘şeyleştirilmesi’ sakıncasını doğuracaktır.” s. 124-125
Özne ve öznellik kendi yalıtılmışlıkları içinde ve nesnel varoluşun direnci olmadan varolamaz ve düşünülemezler. Bu diyalektik bağlamda, öznel idealizm tek-yanlı ve soyut bir bakış-açısına işaret eder. Duyulur maddi gerçeklik ya da genel olarak doğa, bilinçli akılsal düşünüşün varlık zemini olarak, kaldırılarak-içerilmiştir. Ancak bu kaldırılarak-içerilmiş ve özümsenmiş dışsallık ve ötekilik zemininde özbilincin kapısına dayanabiliriz. s. 124
“Fenomenoloji’nin ‘Kuvvet ve Anlama Yetisi’ bölümünde Hegelci idealizm için çarpıcı olan şey, bilincin özbilinç olmaya yönelmesi, öznenin nesne odaklı töz ve doğruluk arayışından kendi tinselliğine dönmesidir. Özne, kendisiyle nesne arasındaki ayrıma takılı kalan ve kendisini nesne kılamayan ‘bilinç’ durumundan, varolan her şeyle birlikte kendisini kendi içeriği olarak alan ‘özbilinç’ aşamasına geçer. Böyle bir özbilinç durumu, doğaya ve dış nesnelliğe dönük bilincin kendisini nesne kılması ve kendi tinselliğinin ayrımıyla nesnel toplumsal tinin kapısına dayanmasıdır. Başlangıçta bireysel öznelliğe özgü çocuksu bir narsizm biçiminde de olsa, varolan her şey bilinçli akılsal düşünüşün, tinin içeriği birer fenomendir.” s. 123-124
Reklam
“Anlama yetisinin kategorileri algının gerçekliğini daha anlaşılır ve birlikli kılmaya çalışır. Burada duyulur dünya ve duyulur-ötesinin bir açıklama modeli bağlamındaki ilişkisi ortaya çıkar. Bu fiziksel gerçekliğin metafiziksel doğrulukla açıklanabilmesi anlamına gelir. Anlama yetisi algı içeriklerini algılanamaz kuvvetlerin dışa-vurumları olarak yorumlar. İnsan zihni gelişiminin bir noktasında, algı içeriklerini birbirine bağlamak ve böylece anlamak için kullandığı tüm duyulur-ötesi ya da metafizik kategorilerin kendisinin ürünü olduğunun bilincine varır. Duyulur-olmayan düşünülür doğruluğun zemini olarak anlama yetisi, Platoncu idealizmin düalist gerilimine sahiptir. Anlama yetisi, fizik ve metefiziği, bireysel ve evrensel olanı içsel bir gerilimle birbirine bağlar. İnsan aklı ve bilinci epistemolojik olarak aktif olduğu ve fiziksel dünyanın pasif bir gözlemcisi olmadığı sürece, felsefi hakikatin kapısına dayanabilir. Tüm doğa fenomenlerini betimleme, anlamlandırma ve açıklama peşindeki bilimsel zihin, çeşitli doğa yasaları kurgulayabilir. Felsefe bilimsel kurguların tikelliğini aşar ve tüm evrensel varoluşa dair bütünsel bir sistematik oluşturmaya çalışır.” s. 123
“Hegelci diyalektik bağlamında duyulur ya da düşünülür hiçbir belirlenim, kendinde, yani kendisini çevreleyen ilişkiler ağının dinamizminden yalıtılmış olarak varolamaz. Duyumsayan ve düşünen öznenin zihninin içeriği olarak varolan her belirlenim ya da fenomen, kendisini anlaşılır kılan diğer tüm belirlenimler ya da fenomenlerle birlikte varolabilir ve kavranabilir. Bilen öznenin ve dolayısıyla insan tinselliğinin iç-örgütlenmesiyle ontolojik düzlemin, varlık evreninin iç-örgütlenmesinin birbirlerini karşılıklı olarak yansıtması zorunludur.” s. 117
“Hegelci Aufhebung’un Tinin Fenomenolojisi’ndeki ilk hareketinin duyulur kesinliğin kendi iç işleyişinde ve sonrasında algı edimine geçiş ya da yükseliş sürecinde ortaya çıktığı söylenebilir. Diyalektik hareketin olumlu ya da pozitif sonucu, her bir anın ya da öğe-aşamanın (moment) kendi içinde zorunlu olarak kendi ötesine, başka bir belirlenime geçiş süreci, yani oluş sürecidir. Hegel’in amaçladığı belirlenimler arasında içsel ve zorunlu bağlantı ve geçiştir. Olumsuzlamanın olumsuzlanması olarak pozitif diyalektiğin ilk biçimi burada yakalanabilir. Dolaysız olduğu varsayılan duyulur içeriğin; bireysel gerçekliğin kendi arındırılmışlığı veya kendinde tikelliği içinde yakalanamayacağı, evrensel ve ussal kategoriler olmadan bilinemeyeceği teslim edilmelidir. İnsan tinselliğinin, dil ve düşünmenin çerçevelediği her belirlenim, duyulur içeriğin kendinde ve soyut varlığını imkânsız kılar. Her bir duyulur içerik ve onu oluşturan tüm tikel ve tekil belirlenimler, duyumsayan ve bilen özne içindir. Hegelci anlamıyla fenomendirler.” s. 116
“Hegel’in Tinin Fenomenolojisi’nin insan kültürünün ve tarihinin özünü oluşturan bilinçli akılsal etkinliğin kavramsal açıdan farklı evrelerinin ya da öğe-aşamalarının (momentlerinin) fenomenolojisi yaptığı unutulmamalıdır. Hegel’in tin, yani Almanca Geist ile kastettiği şey, tam da insanın bilinçli akılsal etkinliğiyle doğaya eklediği tüm
94 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.