İmtihan dünyasında olduğumuzu kabul edersek hiç birimizin kusursuz hayat yaşamıyor oluşu katlanılmaz bir şey değildir. Ki neler atlatarak her birimiz bu zamana geldik ve bu yolda yürüdüğümüz müddetçe devam edecektir zorluklar.
Genç yetişkin, evli, bekar, anne-baba ayırt etmeden herkesin okuması lazım dediğim ve çevreme sürekli tavsiye edeceğim kitaplardan birisi oldu.
Kitabı anlatmaya nasıl başlasam bilmiyorum çünkü okurken çok fazla duygu yaşadım. Ağladım, hüzünlendim, pişmanlık duydum, neden-sonuç ilişkisi kurdum, affettim...
Kitap genel olarak anne-baba-çocuk üçlemesinde ilerliyor. Herkesin çocukluğundan izler bulacağından eminim, ki aynı şekilde ebeveynler de çocuklarına ve eşlerine karşı tutumlarında kendilerine düşen payı alacaklardır. Çocuğun dünyada tutunduğu ilk dal olan anne ile ilk doğduğu andan itibaren bağlarının nasıl oluştuğunu, kuvvetlendiğini veya zayıfladığını ve aynı şekilde baba ile çocuk arasındaki bağları incelerken bu esnada annenin tutumunu da okuyoruz. Daha sonra ilk evimizden çıkıp ikinci evimizde sevdiğimizle olan ilişkilerimizi sorguluyoruz. Eleştirel bir sorgulamadan ziyade zihnimizdeki karanlık bölgelere ışık tutan bir sorgulama diyebiliriz.
Bir acı yaşandığı yerde veya kişide hallolabilir. Bu yüzden herkes bir gün evine dönmek ister, ilk yarasını aldığı yere. Halletmek için, affetmek için... Çünkü affedince özgürleşir, eve dönünce kendimize döneriz.
Anlatımı çok açık, akıcı bir kitap. Yazarın dili oldukça nahif. Benim başucumdaki kitapların arasında yerini aldı. Siz de mutlaka okuyun derim.