Kant diyor ki: bilginin kaynaği akil ve duyu organlarıdır. Biz bilgimizi ne yalnız akıl ne de yalnız duyu organları yoluyle elde edebiliriz.
Aklın bir takım doğuştan gelme prensipleri vardır. (Kant buna aklın düzenleyici prensipleri = Les lois regulatrices de la raison) adını veriyor. Akıl, bu düzenli kanunlar gücüyle ve hasseler yoluyle kendine gelen duyumlar arasındaki idrak farklarını ayırır. Bu yeteneğiyle duygusal idrakleri oluşturmaya çalışmaktadır. Daha sonra, duygusal idraklardan akli kavramlar meydana getirmektedir ki biz bunlara
Zaman, Mekan ve Sebep Kanun'u gibi adlar veriyoruz. Akıl, bahsi geçen düzenli kanunlar vasitasiyle, deneylerden ve duyu organlarından gelen bilgilere itimat etmeksizin, kendi zatiyle düzenli kanunların gücüne dayanarak müstakil hüküm verme da zahiri duyumlarla bağlantılıdır.Bu hudutlarin dışına çıkip duyumların sınırını aştığı ve eşyanın özünü,hakikatini anlama peşinde koştuğu duyular ötesi ve akıl üstü sahaya girdiği anda hataya düşer.Fizik ötesi bir sahaya girdiğinde aklın yanılabilecegi görevini belirtmek Metafiziğe düşer.
Kant diyor ki; içimizde, cok derinlerde bir suur
veya vicdan vardır. İnsana, görgü ve bilgileriyle kendi kendini yargılama yetisi verir. Bizi iyiye götürür. Kötü şeylerden çekinmemizi emreder. İyiyi işlediğimiz zaman bir vicdan sevinci duyarız. Kötüyü tercih ettimizde de vicdan azabı içinde kalırız.
Vicdan dan gelen bu bilgi gerçek bilgidir
Henri Bergson;bir gerçeği anlamak için, doğrudan doğruya sezgi yoluyla, idrak etmek gerekmektedir.
Sezgi hic bir aracı gerektirmeden, doğrudan doğruya elde edilen bilgidir. Sezgiyi zihni bir çekim olarak tanimlamak mumkündur. Sezgi bir ihsas (ad) degildir. Çünkü bilgi işidir. Bir duygululuk meydana getirmez. O bir idrak da de
ğildir. Sezgi, zahiri
Biruni'de «Kitab fi Tahkik mal'il-Hind» adlı eserinde zikreder:Aydınlığın ulaştığı yer yeter bize. Işığın varmadığı noktalar ne kadar önemli de olsa bizi ilgilendirmez. Çünkü ışığın varmadığı şeyleri hisler kavramaz.Hislerin kavramadığı şeyler ise hiç bilinmez.»
İMAM GAZALİ NİN VAYHE GİDEN YOLU
Gazali'nin "Bilgi"hakkındaki görüşleri ve dış hasselerden ve akıldan şüphesi kendinden 6 asır sonra gelen Rene Descartes gibi herşeye şüpheyle bakmış,sonunda,aklı ve zaruri bilgilerle hakikate varmaya çalışmıştır.Gerçeğe ulaşmak için önce herşeyden şüphe etmek üzerinde durmuştur.Hakikati idrak etmek için
İbn Tufey'lin Hayy ibn Yekzan(Uyanık oğlu Diri) adlı hikayesinde Hayy ibn Yekzan,Bu alemin,kadim veya hadis olup olmadığı noktasında şüpheye düştüğünde akıl yoluyla şöyle bir çözüm şekli bulmuştu:Şayet akıl,bu kainatın sonradan yaratılmış olduğuna kanaat getirirse o zaman bir Yaratıcıya muhtaçtır.Bu itibarla,Allah'a inanmak zarureti doğmaktadır.Hayır,bu kainat sonradan yaratılma değil de madde olarak kadimse,bu taktirde,kendisine daima bir haraket sağlayan ve ona bu kuvveti veren büyük kudret sahibi bir varlığa,yani Allah'a ihtiyaç zaruridir.