Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kapitalizmde Korku

Dieter Duhm

Kapitalizmde Korku Gönderileri

Kapitalizmde Korku kitaplarını, Kapitalizmde Korku sözleri ve alıntılarını, Kapitalizmde Korku yazarlarını, Kapitalizmde Korku yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Birçok insan, karanlık ve kaçınılması mümkün olamayan bir korku içinde yaşar; bu korku, gözle görülür herhangi bir dış neden olmadan da hep öylesine vardır. Bu insanlar, görevlerini yerine getirmiş, güçlerinin yettiği her şeyi yapmış olsalar ve hiçbir dış otorite tarafından tehdit edilmeseler bile, yine de korkarlar.
Korkudan kaçınmanın içsel stratejisi bakımından üstbenin oluşturulması, öyle pek mantıklı değildir; çünkü, bu yolla yalnızca reel korkudan kaçınılmıştır, ancak artık denetlenemez bir durumda, hayatı istediği gibi rahatsız edecek olan nörotik korku üretilmiştir.
Reklam
Dışsal bir otoriteyle karşılaştığımız zaman, kendi üstbenimizin özelliklerini ve ceza verme gücünü ona projekte ederiz. Ama üstbenimizin gücü ve yasa kitabı, temelde anne ve babamızın gücü ve yasa kitabıydı. Bu yansıtma sayesinde dışsal otorite, bizim için yeniden güçlü ve kudretli bir anne-baba figürü olmaktadır. Vicdan. korkusu, yeniden çocuğun anne ve babasından duyduğu cezalandırılma korkusuna dönüşür.
Psikoanaliz, bu vicdanı, o andan itibaren artık hayata egemen olan içteki bu yabancı cismi, "üstben" olarak nitelendirir. Bu durumda üstben, bireydeki içsel psişik bir mercidir; anne-baba kaynaklı ceza verme gücü ile yabancı kaynaklı normlar, bu mercide yaşamaya devam ederler.
Yaşı ilerledikçe çocuk, başka yargıç kişilerle karşılaşıyor. Bunlar, çocuk yuvasındaki bakıcı kadın, öğretmen ve rahiptir. Bunların hepsi, çocuğun üzerinde sahip oldukları zorla, onu -her zamanki davranışına göre ödüllendirmekte ya da cezalandırmaktadırlar. Sevgi görmek ya da cezadan kurtulmak amacıyla çocuk, neredeyse "gönüllü olarak" uyum sağlamaktadır. Bu uyumun motoru, sevgiden mahrum olmak ve ceza görmek korkusudur.
Çocuk, ceza veren otorite kişiler tarafından, toplumsal istemlere boyun eğmeye zorlanırsa ve bu istemlerin içeriği aracılığıyla çocuğa, ihtiyaçlarının tatmininde aşırı kısıtlamalar getirilmişse, korku doğacaktır.
Reklam
Ruhsal acıların özünde, çoğu kez üstü örtülü, başka ifadelerle süslenmiş, derin bir korku bulunmaktadır. Bu korku, çok çeşitli görünümlerde ortaya çıkar: "Sağlıklı" insanda, başkalarının kendi hakkında ne düşünebileceği korkusu olarak; konuşma korkusu olarak; amirlerden ve rakiplerden, üniformalardan ve kurumlardan duyulan korku olarak; cinsel ilişki öncesinde ve sırasında beliren korku olarak; başarısızlık ya da hastalık korkusu olarak vs. Bu toplumun hayatında her yanda bulunduğu için göze batmayan bu korkuya, çanak yalayıcı üniversite psikologları "normal" der, ama gerçekte, normalden başka her şeydir. Bu korku, bütün hayatımızı zehir eden kötü bir hastalıktır. O, yalnızca bireysel hayatımızın değil, bütün bu toplumun ayrılmaz parçası durumundadır. Bu korku, kapitalizmin malıdır; yalnızca onun ürünü olarak değil, aynı zamanda onsuz her şeyin çökeceği bir yapı taşı olarak da bu sisteme aittir.
Bizde, boyun eğen çocuk iyi bir çocuktur. Övgüye değer bir öğrenci, öğretmenleri ve okul yönetmeliği karşısında söz dinleyen ve boyun eğen tavrıyla (eh, körü körüne itaat" değil, "eleştirici" boyun eğme anlamında elbette, değil mi ya!) dikkati çeker. Yasalar ve polis karşısında boyun eğmek de, iyi bir yurttaşın tabii ki ilk görevidir. Fabrikadaki çırağın boyun eğmesi, sınavı kazanabilmesi için ilk şarttır.
"İnsan aşık olduğu kadarki gibi hiçbir zaman yalnız olamaz"
Sayfa 188Kitabı okudu
Arşivlik
Tıpkı prestij gibi, benlik kaybı da (kendi hareket özgürlüğünün kaybı), başkalarının yargısına ve bakışlarına olan bağımlılıktan doğar. Sartre'ın daha önce, yabancılaşma bağlamında aktarılmış olan sözlerini bir kez daha dinleyelim: "İlke olarak, başkası, bana bakan kimsedir... imkânlarımın saklı ölümü... görülmüşlüğüm, beni böylece, benim
Sayfa 171Kitabı okudu
166 öğeden 121 ile 130 arasındakiler gösteriliyor.