“Aklımda hepsini görebiliyorum, heykel gibi duruyorlar orada: Mamâ, Papâ, Minevra, Mate ve Patria. Duruyorum, bir şey eksik. Hepsini iki kez saydıktan sonra fark ediyorum: Benim eksik olan, ben, Dede. Hikâyelerini anlatmak için yaşayan kardeş.”
Dominik’te 30 yıl süren bir diktatörlük ve canları pahasına mücadele veren 3 kız kardeş, Mirabal Kardeşler…Patria, Minerva ve Maria Teresa. Halen daha bağımsızlık uğruna gösterdikleri direnişle dünyanın her yerinde yankı uyandırmaya ve uçmaya devam eden kelebekler.
Bana hediye edilen bu romanı okumadan evvel kendileri hakkında bilgim yoktu ne yazıkki. Bir zamanlar bir yerlerde insanlar, ne mücadeleler vermiş, astığı astık, kestiği kestik bir adamın evreninde. Özgürce yaşayabilmek, çocuklarını, yeni kuşakları yozlaşmış sistemden uzakta büyümelerini sağlayabilmek için. Keşke dünya Trujillo gibi diktatörlerden uzak bir yer olsa ama ancak uzak bir hayal bu. Bazen tüm sistemlerin çökmesini, kimlik ayrımlarından uzakta, göçebeler halinde yaşamayı arzuluyorum ama o zamanda ayrıma düşünülecek bir şey muhakkak bulunurdu. Neyse hikâyeden kopmadan bağlayayım isterim. Yazarın anlatım dilini sevdim. Mirabal kardeşlerin hikâyesini hem anlatılanlardan yola çıkarak hem kendi yorumlayarak başarılı anlattığını düşünüyorum. “Romanlar tarihi belgeler değildir ne de olsa; onlar sadece insan kalbine nasıl gidileceğini bilirler” diyen yazar ben de bunu başardı.
Uzunca bir süre unutmayacağım bir roman olacak Kelebekleri ise unutmak ne mümkün, onların hatırasına ve çocuklarına sahip çıkan sevgili Dede’yi de.
Tavsiye ediyorum. Sevgiler