Korkunç kaderine terkedilen Afgan kadın ve çocuklara üzülürken bir diktatöre karşı dimdik durmuş efsanevi Mirabal Kardeşlerin hikayesini okudum. Tüm dünyada kadına karşı şiddetin simgesi olmuş; katledildikleri gün, 25 Kasım, Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü İlan edilmiş olan Mirabal Kardeşler. Kahramanların ilahlaştırılmadığı, fazla siyasi propaganda içermeyen, ‘üç kelebeğin’ ve hayatta kalan dördüncü kız kardeşin hüzünlü hikayesi…
Henüz küçük bir çocukken Dominik Cumhuriyeti diktatörü Trujillo’nun zalimliğini öğrenen ve hayattaki duruşunu seçen, isyankar, devrimci ve feminist, hayran olunası Minerva; İnançlı, yardımsever, sevgi dolu ve zulmü inanç ile bağdaştıramayıp kendi yolunu seçen kocaman kalpli Patria; ailenin küçük bebeği ürkek, sevgi dolu ve aşkını devrimde bulan Maria Theresa; despot kocası sebebiyle kardeşlerine katılamayan ve bunun üzüntüsünü hayatı boyunca yaşayan, yeğenlerini kendi çocukları gibi büyüten, sanki hikayeyi anlatmak için geride kalan Dede.
Halkın gözünde özgürlükle özdeşleşen üç kelebeğin ölüme giden hikayesini gözyaşları ve öfkeyle okudum. Kendi halinde bir anne, eş olan Patria’yı bile örgütlü mücadeleye sokan faşizme öfke duydum; Orta ve Güney Amerika ülkelerindeki örgütlenmeye, çoğu din adamının iktidar değil halkın yanında olmalarına bir kere daha hayran kaldım.
Daha iyi bir hayat için, eşitlik için mücadele eden, bir diktatöre karşı dimdik duran Kelebekler’e selam olsun.
Viva las Mariposas!!!