Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Kızıl
Stefan ZweigKızıl Yorumları ve İncelemeleri
Kızıl yorumları ve incelemelerini, Kızıl kitabı hakkındaki okur görüşlerini , Kızıl puanlarını 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Usta yazar Steafan Zweng’in henüz geçken kaleme aldığı fakat yayımlamadığı eserlerinden birisi olan “Kızıl” adeta ders verir gibi vurucu bir hikaye barındırıyor. Bu kısa roman bizlere hayatın ne kadar vurdun duymaz bir cani olduğunu bir tokat gibi patlatı veriyor suratımıza. Henüz genç bir adam olan tıp tutkunu biri kalkıp küçük şehrinden hayallerinin peşinden koşmak adına büyük bir şehre gelir. Fakat hayalleri kadar her şey kolay değildir. Çünkü yalnız başına bu koca kentte, küçük bir odada sıkışıp kalmıştır. Bunalımların en ağır halini yaşarken memlekete dönmesine ramak kala “Kızıl” adlı bir hastalığa tutulmuş bir çocukla tanışması hayatını baştan gözden geçirmeye sürükler onu.. Kızıl Hakkında Zweig gençlik dönemi yapıtlarından Kızıl’da öğrenim için Viyana’ya giden genç bir tıp öğrencisinin büyük kentin gerçekliğine uyum sağlama ve yetişkinliğe adım atma sürecini anlatır. Kendini birdenbire ailesinden uzakta soğuk bir odada yapyalnız bulan bu “çocuksu” genç adam, zamanla girdiği bunalımın etkisiyle hayallerinden, başlangıçta büyük bir hevesle sarıldığı tıp eğitiminden vazgeçme noktasına gelmiştir. Tam da o günlerde kızıla yakalanan ve yardımına ihtiyaç duyan bir kız çocuğu onu hayata geri çağırır… 1908 yılına ait bu anlatı, Zweig’ın daha o zamanlar çoktan bir novella üstadı olup çıktığının kanıtıdır adeta. Üstelik, yazarın sonraki yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız bir temanın peşine henüz kariyerinin başındayken düştüğünü; gaddar bir dünyada varoluşunu sürdüremeyecek kadar kırılgan insanların acılarını baştan beri dert edindiğini ortaya koyar.
çekingenlik, utangaçlık ve asosyallik...bunlar çok tanıdık.halının altına süpürülen toz, sanki yara izi gibiler.hikayemiz üniversiteye başlayan ve farklı bir şehre yerleşen Berger hakkında. hepimizin aşina olduğu süreçleri yaşıyor. bunun yanında sosyalleşemiyor.battıkça dibe batıyor.kitabın hikayesi bilindik ancak psikolojik tahlil ve anlatımları çok etkileyici.resmen her sayfasından kendim akıyordum.o kadarki sabah başladığım okuma ile resmen günüm zehroldu. okul dönemi çektiğim ızdıraplar aklıma geldi. sanırım "kürk mantolu madonna" kitabından sonra beni derinden sarsan ikinci kitap oldu.ben psikiyatristten sıra alacağım o derece etkileyici.
Zavallı Berger!
Kızıl’ın baş karakteri Berger, 18’ini yeni doldurup, büyük hayallerle Viyana’ya tıp öğrenimi görmeye gider.Komşusu ve hayranlık duyduğu,kaba saba, hukuk öğrencisi Schramek ile dostluğu, onu biraz olsun mutlu etse de; yalnızdır. Kendi erkekliğini ispat edemeyen ve toyluğuyla hayal kırıklıkları yaşayan Berger, hayatın anlamını ararken kaybolur…
Tam ümitsizliğe kapıldığı zaman, ev sahibinin “kızıl” hastalığına yakalanan kızını kurtarmada yardımcı olduğu için yaşama amacını bulduğuna inanır ve boşlamış olduğu tıp eğitime yeniden başlamak ve hayatında yeni başlangıçlar yapmak için heveslenir.. Peki yeni hayatın da işler nasıl gider? Okuluna gidip doktor olabilecek mi? Ev sahibinin kızı ile aşk yaşayabilecek mi?
Zweig yapmış yine yapacağını, kısacık ama içi dolu, derinlemesine düşündüren ve bitince etkisinden hemen kurtulamayacağınız muhteşem bir novella ile karşımızda yine..Zweig bu kitapta insan psikolojisini çok güzel tahlil etmiş..
Uzun zamandır ara verdiğim Zweig kitaplarını zevkle okumaya devam edeceğim, çok iyi geldi
Akıcı olmasına rağmen içime sindiğini söyleyemem...
Aynı zamanda sayfa sayısının az olması sebebiyle çabucak bitti.
Yazarın okuduğum ilk kitabıydı bakalım diğer kitaplarında bizi neler bekliyor?
Daha önceden yazara ait kitapları satın almış olmasaydım önyargıma yenik düşüp okumayabilirdim ama bikaçtane kitabı peşin peşin satın alınca okumak lazım.
Beğenenler illaki vardır saygı duyarım.
Okumak isteyenlere de keyifli okumalar dilerim.
"Yaşamı henüz başlamıştı, umutsuz gecede şimdi yıldızlar parlamaya başlamıştı."
Okumak için ailesinden uzaklaşan Bertold Berger’ın gurbette yaşadığı yalnızlığını, yalnızlığının onun üzerinde bıraktığı etkiyi anlatmış. İnsanı derinden etkileyen hüzünlü bir hikayesi var. Onu yalnızlıktan kurtaran, hayatın anlamını fark etmesini sağlayan bir mucize gerçekleşir bu öyle bir mucizedir ki tıp öğrencisinin hayatını temelinden değiştirir.
Kısacık bir kitaba uzun bir hayat hikayesi sığdırmış gibi… Duygu durumlarını, karakterin içsel yolculuğunu yine muhteşem anlatmış yazar…
İnsanoğlu her dönem aslında aynı duyguları yaşamış. Genç yaşta başka bi şehre alışmak yalnız kalmak farklı ortamlara alışmak yaşanan ikilemler herşeyi sade bi dille anlaşılır sıkmadan detaylı bi şekilde analiz etmiş. Farklı bi şehre taşınıp da Berger’in hissettiklerini yaşamayan var mıdır acaba ?Tam bi Stefan Zweig eseri Tek eleştirim Berger’in 13 yaşındaki bi kız çocuğuna yaklaşımı.
“Kimle gezdiğinize, kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin; çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.” der Hz Mevlana. Kitabın özeti bu cümle... Taşralı berger in tıp okumak için viyana gitmesini anlatıyor. Kitabı okurken kendi üniversite yıllarımı hatırladım tıpkı berger gibi gunlerce kalacak bir yer bir arkadas aradım gerçektende insan okumak için farklı bir şehire gidince kendini çaresiz yalnız hissediyor bir an önce arkadaş edinmek bu boşluktan kurtulmak istiyor insan ben berger den daha şanslıydım dünya iyisi bir arkadasım vardı kardesim dediğim. Kitaptan yola cıkarak sehir dışına okumak için cıkan arkasalara önerim siz siz olun kendi özünüzden benliğinizden değerlerinizden vazgeçmeyın asıl yalnızlık vazgeçtiğinizde baslar sonra ne olmak istediğiniz gibi olabilirsiniz ne de olduğunuz gibi kalabilirsiniz.
Hayal kırıklığı
Hiç okumayın zaman kaydı. Zweig den soğumaya başladım sanırım.
Konuya başlaması ve devamı fena değildi. Merak uyandırıyor. Sonra Zweig kitaptan sıkılıyor sanırım hemen bir iki şey yazıp kitabı bitiriyor. Konusu ve önermesi iyiydi ama sıradanlıkta çığır açmış. Sonu berbattı. Ne oldu şimdi diyerek kitabı bitirdim
Kitabı bir oturuşta bitirdim, şöyle ki ben de bu sorundan muzdarip olduğum için duygular çok iyi anlatılmış diye düşünüyorum. Bir şehre ait olamamak, aileden uzaklık, duygusallık insanı inanılmaz yoruyor arkadaşlar, akademik eğitimde çoğu kişi şehir dışı diye yanıp tutuşurken hassas kalpler için bu alışılması zor bi durum. Tavsiye ediyorum arkadaşlar, Zweig'a olan hayranlığım her kitaptan sonra daha da artıyor.
10.11.2019 tarihinde Anıtkabir’e arkadaşım ve kuzenim ile gitmiştik. O zamanlar korona yoktu tabii. Ankara garından ev arkadaşım ile aldığımız bir kitaptı. 1 günde yutuverdim kitabı çünkü anlatımı ve sürükleyiciliği bol sayfa sayısı da bir o kadar az bir kitaptı. Eğer yeni yeni okuma alışkanlığı kazanıyor veya kazanmak istiyorsanız kesinlikle Stefan Zweig’ın kitaplarını tavsiye ederim. Hem kısa hem de sürükleyici anlatımı insanı sıkmıyor ve kısa sürede birçok kitap okuyor olmanız insanı gerçekten motive ediyor!
KIZIL
STEFAN ZWEİG
67 SAYFA
Zweıg okumayı, sanırım okurların hepsi sever. Minicik kitaplara, psikolojik vurumlarımız yansır da herkes kendinden bir şeyler bulur. Hani şu aşk şarkılarına benzer. Tıpkı bizi anlatıyor dediğimiz.
Şimdi gelelim Kızıl'a kahramanımız Berger ruhsal ve fiziksel olarak hasta on sekiz yaşında hayallerinin şehri Viyana'ya gelmiştir tıp okumak için. Asosyal bir kişiliktir. Fiziksel yetersizlikleri, ruhunada yansımış, on sekiz yaşında olmasına rağmen hastalıklı bir çocuk gibidir.
Şimdi dikkat! Zweig usta bu senin kalemine hiç yakışmadı. Şaşkınım. Sanırım yazarlarla nasıl bir bağ kuruyorsam edebi yanları haricinde, neyi nasıl yazdıkları beni etkiliyor. Onaylar gibi, normal gibi, acınası yazmış ziraaa. Berger sayfa 25 kız kardeşine hislerinden bahsederken pedofili direk göze çarpıyor. On üç yaşında hasta bir kızın dudaklarına kondurduğu buse, cinsel his le geliyor. Pedofili yi hiç bir şekilde onaylamıyorum, Zweıg Berger i zavallı acınası olarak anlatırken, iğrenç hasta ruhlu demeliydi. Suçluya hoşgörü olmaz. Zweig ustanın beni üzen bir kitabıdır bu. Sevgiyle kalın.
" Kimse beni benden daha fazla hor göremez. Kendimi perişan hissediyorum, hasta gibiyim, sakat gibiyim, çünkü herkesten çok farklıyım, gitgide daha kötü, daha değersiz, daha gereksiz olduğumu gözyaşları içinde hissediyorum."
54 syf.
2/10 puan verdi
Bir insanın dışa özenti duyarak karakterinede olmayan birşeyi yapmaya çalışmasını görüyoruz. Bazı yerler güzel akıcı derken...
Güçsüzlüğünün hıncını çıkarmak için kendinden güçsüz ve tamamıyla savunmasız bir çocuğa yönelmesi iğrençti. Pedefoliliği güzellestirme çabasına girmiş gibi zweig. Ondan sonra zaten tiksinerek devam ettim..
Tıpkı diğer hikayelerinde olduğu gibi, bu hikayede de başrol oyuncusunun yani şehire üniversite okumaya gelmiş taşralı bir gencin içinde bulunduğu ruhsal durumu,iç hesaplaşmalarını ve bunun ışığında hayatın bambaşka bir yüzünü ,her zamanki gibi güçlü anlatımıyla bizlere sunuyor.
Stefan zweig kitaplarında nedense hep bir hüzün bulurum. Sonu, başı, karakterleri... Kısa ve öz olan bu hikâyede bir çok şey özetleniyor aslında, hayat ve getirdikleri gibi... Ya da insan tipleri, yaşanılabilecek şeyler vesaire. Baş karakter sanki içimizden biri, çektiğimiz acıların bir bütünü, dile getiremedigimiz ve içimizde yaşadıklarımızın dışa vurumu. Kitabın her zerresinde hayatı iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Kendinden geçmiş, hayatın pençelerinde asılı kalmış ve kendini kaybetmiş bir adamın öyküsü aslında bu. Hayata nasıl tutunamadiginin, hastalığının ve hayatın gerçeklerinin öyküsü. Tam güzelliklere kavuştuk diye sevinirken nasıl hepsini bir anda ufacık bir nedenden kaybettiğimizin öyküsü...
Kendini bulabilmek adına küçük bir kızdan ilham alan bu hasta adamın yok oluşunu görüyoruz. Aslında biraz dosto havası alıyor insan okurken, insan tiplemeleri, olaylara yaklaşımları vs
Tek oturuşta biten, su gibi akan hüzünlü bir kitap.