“Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar” cümlesiyle başlayan Sadık Hidayet’in Kör Baykuş’unun bana farklı bir okuma deneyimi yaşattığını net bir şekilde söyleyebilirim. Gerçekle hayal arasında, metaforların, resimlerin, sembollerin dünyasında gezinen bu gerçeküstü romanı okumak, gerçekten de ilginç bir deneyim idi. Kendine acıma ile ölüme güzelleme arasında gidip gelirken, hayatın karmaşıklığı içerisinde gerçeği arayan bir roman kahramanının, kitabın sonsözünde Bozorg Alevi’nin de dediği gibi, “kötülük ifriti” olup çıkması, aslında iyiye ulaşmanın mümkün olmadığı, umudu içeren her düşüncenin de nihayetinde gerçekdışı kaldığı anlamını taşır. Hayat acımasızdır, hangi şekli alırsan al, nihayeti kötüdür, kötülüktür.
Kör Baykuş, benim için, şairane bir dille, insanın içindeki acının dışavurumunu ortaya koymaya çalışan bir eser olarak “göğsümü ezen bir ölü ağırlığında” aklımda, hatırımda kalacak.