Onda tek sorun kimi zaman fazla hızlı gitmesidir; kimi zaman eksik olan birtakım açıklamalar, birtakım ayrıntılar yüzünden söyledikleri anlaşılmaz. Bu ayrıntıları belki ikincil görüyorsa da, o dönemdeki tüm Babil yolculuğu anlatılarından yalnızca kendisininkinin dünya tarihine kalacağını aklından bile geçirmedİğİ kesindir. Aklından geçirseydi biraz daha açık olmaya çalışabiiirdi belki, tabii böyle bir perspektifte, o kadar ağır bir sorumluluğun yükü karşısında korkuya kapılıp tasarısından vazgeçmeyi yeğlemezse.
Günbatımında ilerliyor, kıra, ağaçlara, ormanlara bakmayı seviyor. Oralara yerleşebileceğini bile düşünüyor neredeyse, ama öncelikli kaygısı yeniden denizlere açılmak olduğundan, biraz sonra yapacağı işlem için başkalarının evlerine gitmeyi yeğliyor.
Nelson zayıf, cana yakın, diri, pek yakışıklı bir adam gerçekten, ama belki biraz solgun. Öte yandan, kendisini oynayan bir oyuncu gibi gülümsediğinde, çok kırılgan, hani her an ezilecek, parçalanıverecekmiş gibi.
Kopenhag Savaşı'ndan döndüğü o günlerde hayranlık uyandırmakta. Yorgun görünüyor, diyorlar ama nasıl da yakışıklı, diye düşünüyor kadınlar.
Yorgun elbette, nasıl olmasın, gördüğü onca şeyden sonra.
... kendine sevgili aramanın onu bulamamanın en kesin yollarından biri olduğunu, rastlantının dik kafalılıktan çok daha yararlı olduğunu herkes kabul edecektir.
Her öyküden aynı keyfi almasam da, beni çok saran birbirinden bağımsız yedi hikâye ile selamlıyorum sizi.
Echenoz, fark ettirmeden alaylı cümleleri ile okuru büyülüyor.
Öyle ki; üst perdeden anlatıları farklıymış gibi görünse de, alt perde ile neler neler anlatıyor okuyana aslında.
-Nelson
-Kraliçenin Huysuzluğu
-Babil
-Lüksemburg Bahçesi'nde ve
Saat Yönünde Yirmi Kadin
-İnşaat Mühendisliği
-Nitroks
-La Bourget'de Üç Sandviç
Her bir öykünün ayrı tadı var.
Beni en çok etkileyen ve üzerinde düşünmeme sebep olanlar ise: Nelson, İnşaat Mühendisliği ve La Bourget'de Üç Sandviç
oldu diyebilirim.
Son dönem #helikopteryayınevi ,nden oldukça kıymetli kitaplar okudum. İyi ki okudum…
Kraliçe’nin Huysuzluğu / Jean Echenoz
Türkçesi: Orçun Türkay
Günümüzün Gustave Flaubert’i” olarak anılan ödüllü yazar Jean Echenoz’un yedi öyküsünün yer aldığı kısacık ama dopdolu bir eser. Hemen hepsi öneri ya da istek üzerine yazılmış öyküler dupduru bir anlatıma sahip.
Biraz uzak biraz alaycıdır Echenoz’un dili. “Sadece gördüğünü yazar o” dedirtecek kadar da kandırmacıdır; çünkü gördükleri bizi bir olmazlar evrenine sürükler, kendimize ve çevremize, açmazlarımıza bir başka gözle bakmamızı sağlar. Bu denli çarpıdır öyküleri.
“ Le Bourget’de Üç Sandviç” te, trenle hüzünlü bir banliyö kasabasına sandviç yemeye, üstelik üç kez giden bir adamı anlatır. “Lüksemburg Bahçesinde Saat Yönünde Yirmi Kadın” eski Fransa kraliçelerinin heykellerini birkaç satırda betimler. Kraliçelerin Huysuzluğu ve diğerlerinde mi? E onları da size bıraktım:)
Ravel’den sonra Kraliçe’nin Huysuzluğu da bir iyi ki oldu benim için. @helikopter_yayinevi nin özenli baskılarını ise çok seviyorum, tavsiyemdir, okuyunuz lütfen
#slıntılarım
“ İnsan ancak kafasında bir amaç, bir eksen, bir yön, sabit bir fikir olduğun müddetçe hareket edebilir.”
“Joseph Conrad'ın "Talihin Tebessümü" adlı öyküsünde belirttiği gibi, her şeyi yerli yerine oturtmak güç bir iş.”
“Aslında, insan içini dökmek istiyorsa, hiç tanımadığı kişilere, olanaklıysa yabancılara dökmesi daha iyidir, çünkü sıkıntılarınızı doğru dürüst
bilmediğiniz bir dilde daha iyi anlatırsınız.”
#kraliçeninhuysuzluğu #jeanechenoz #helikopteryayınevi #öykü #ödüllüyazar #tavsiyekitap #birdahaoku
@helikopter_yayinevi
Karşılaştıklarında kısa bir süre duran işçi karıncalar o sırada alınlarını hızla tokuşturuyorlar, belki kaçamak bir öpücük için, belki günün parolasını birbirlerine anımsatmak için, tabii kraliçenin son huysuzluğuna bıyık altından gülmek için değilse.
Sanayi devriminin yardımıyla taşlı ahşap yerlerini, döküm ve demire bıraktı. Ama döküm maden dayanıksızdı. Çabuk yoruluyordu. Sonunda uçurumların tepesinde çatlıyor, kırılıyor, çöküyorlardı. Sonunda köprüler tarihinde görülmüş en korkunç felaketler yaşandı.
^
Aslında, insan içini dökmek istiyorsa, hiç tanımadığı kişilere, olanaklıysa yabancılara dökmesi daha iyidir, çünkü sıkıntılarınızı doğru dürüst bilmediğiniz bir dilde daha iyi anlatırsınız.