Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Avrupa Sanat Sineması 1950-1980

Modernizmi Seyretmek

András Bálint Kovács

En Eski Modernizmi Seyretmek Sözleri ve Alıntıları

En Eski Modernizmi Seyretmek sözleri ve alıntılarını, en eski Modernizmi Seyretmek kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Baudelaire sanat yapıtının iki farklı estetik ideale yanıt vermek zorunda olduğunu söyler: aynı anda hem antik hem de modern olmak zorundadır, “modernite antikite haline gelir”: “Modernite sanatın geçici, süreksiz, tesadüfi yanıdır. Diğer yan ebedidir, değişmezdir.” Baudelaire’e göre sanatçı dünyanın güncel, geçici biçimi aracılığıyla ebedi değerleri ve idealleri ifade etmelidir.
Sayfa 10 - de ki
Peter Bürger
Sanat yapıtlarının heterojenliği ve bu kavramın yanlışlığı estetik modernizmin bir kuramına yönelik her türlü girişimi neredeyse boşuna hale getiriyor.
Reklam
Modernler antikitenin güzellik idealinin kendilerinden farklı olabileceğini düşünmediler. Onlar yalnızca ancien’lerin daha az başarılı bir şekilde peşinden koştukları bir ideale kendilerinin daha sadık kalabilmelerinden gurur duydular.
Estetik değerler alanında antiğin üstünlüğü romantizm tarafından yıkıldı. Bu sanatçılar yalnızca klasik biçimi değil, aynı zamanda çağdaş hazzın dayattığı bir estetik ideal uğruna klasik güzellik idealini de reddettiler.
Modern sinemayı tarihsel olarak anlamak onun karşıtından, modern olmayan ya da klasik anlatı (sanat) sinemasından nasıl farklı olduğunu anlamak anlamına gelir.
Deleuze klasik ve modern sinema arasındaki farklılığın onların hareketi ve zamanı işlemesinde bulunması gerektiğine inanır. Klasik sinema zamanı hareket aracılığıyla ifade eder. Bu sinema algılama ve eylemin onun ‘etkileme’ dediği zihinsel bir nitelik içinde işlendiği organik bir sistem yaratır. Bu, imge içinde öznelliğin ortaya çıkışıdır.
Reklam
Sinemasal modernizmi bitmemiş bir tarihsel olgu olarak görmek asılsız değildir, ama bunu kanıtlamak güçlü bir argümanı gerektirir
Hollywood klasisizmiyle karşılaştırıldığında modernizm neredeyse tek tip ‘rahatsız edici’ anlatı pratikleri dizisi olarak görünebilir. Kültürel modellerin ve geleneklerin çeşitliliğiyle dengelendiğinde ve bütün ulusal sinemalara az ya da çok nüfuz ettiğinde modernizm sanat sinemasındaki çok biçimli bir modernleşme eğilimi olarak görünür.
Klasik sanat filmleri anlatımı çok katmanlı, karmaşık bir sistem haline getirir ve modemist sanat filmleri bu karmaşık sistemi esasen belirsiz ve hatta kendiyle-çelişen bir hale sokar. Carlos Saura’nın Lezzetler Bahçesi (El jardin de las delidas [Garden of Delights],1970) filmi modemist film anlatımının klasik bir aksiyon filminde olduğu kadar klasik bir sanat filminde de olacak bir öyküden net nedensel bağlantıları nasıl sildiğinin güzel bir örneğidir. Öykü ciddi bir araba kazası geçirmiş ve temel bedensel ve zihinsel işlevlerinin yanı sıra belleğini de yitirmiş orta yaşlı zengin bir sanayici hakkındadır. Ailesi onun yeniden belleğini kazanması ve işiyle ilgilenmesi için her şeyi yapmaya çalışır. Bir noktada büyük bir aile servetinin bir İsviçre bankasında olduğunu ve ondan başka kimsenin o servete nasıl ulaşılacağını bilmediğini öğreniriz; dahası kimse aile kasasının şifresini bilmez ve eğer iyileşmezse, bu durumda aile şirketin kontrolünü kaybedecektir. Bu nedenle onun belleğini kazanmasında büyük bir finansal çıkar vardır. Çocukluğundan ve gençliğinden bütün önemli olayları hatırlatarak onun geçmişi hatırlamasını sağlamaya çalışırlar, ancak çok az başarılı olurlar. Adam belleğin, fantezinin ve pratik gerçekliğin parçalarının karışımından oluşan bir dünyada yaşar. Sonunda yönetim kurulu onun şirketin başkanı olamayacağına karar verir ve adam kendisini bahçesinde tek başına bulur ve yaşamındaki herkesin kendisi gibi tekerlekli sandalyede oturduğunu hayal eder
Deneme Filmi
Bu tür de tipik olarak modernist bir buluştur. Bu kategorinin, ne kadar belirsiz görünürse görünsün, sanat sinemasının bu döneminde sorgusuz sualsiz bir geçerliliği vardır. Film yapmanın deneme yazmak gibi olması gerektiği fikrini 1940’ların sonunda Astruc ortaya attı. İmgelerin zamandizinsel öykü anlatımı geleneklerinden ziyade soyut düşünce
Reklam
Flaubert aslında mitsel bir söylevi arkeolojik olarak yeniden oluşturdu: bu belirli bir burjuva ideolojisinin Viollet-le-Duc’udur. Ancak Viollet-le-Duc’tan daha az naif bir şekilde Flaubert bu yeniden inşada bu ideolojiyi mitsel olmaktan çıkaran ilave bezemeler kullandı; bu bezemeler (ikinci dereceden mit biçimleri) şart kipi gibidir.
Her ne kadar Tarkovsky’nin ikili bakışının göndergesi çoğu durumda tinsel-maddi ikiliği olsa da, filmlerinin bazılarında bu ikilik modern-geleneksel karşıtlığına da gönderme yapar. Kültürün geleneksel değerleri ve insan ilişkilerinin modern teknik uygarlığa zıt olduğu Solaris'de; geleneksel, tinsel ve ulusal bir topluluğun değerlerinin kuşaklar arasındaki iletişim kopukluğunun mevcut durumuna zıt olduğu Ayna'da; ve eski Rusya dünyasının modern Batılı kültürel ortama zıt olduğu Nostalji'de bu durum özellikle açıktır. Tinsel değerleri temsil eden ‘diğer dünya’ bu filmlerde adeta anlatılmaz, bu dünyanın öyküleri yoktur, kendisini zaman zaman güzelliği, kültürü ve şefkati temsil eden farklı nesneler ve doğa görüntüleri aracılığıyla gösteren yalnızca dışsal bir varlıktır. Tıpkı Fellini ve Pasolini’nin ilgili filmleri gibi, Tarkovsky’nin mitsel kültürel arka planı kullanması da öncelikle bir yanda geleneksel ile tinsel ve diğer yanda modem ile maddi olan arasındaki zıtlığı içeren, dünyanın bütünsel bir görünümünü yaratmaya hizmet eder.
Kişisel bir kimliği ifade eden gerçekliğe dair öznel bir duygunun garip yasaları, soyut düşsel stilistik bir evrenin yardımıyla ortaya çıkarılan insan doğasının benzersiz ruhsal yasalarını keşfetmeye dair klasik gerçeküstücü fikirle açıkça uyumludur. Fassbinder’in ‘gerçeklik,’ ‘hakikat’ ve ‘kimlikten’ bahsetmesi onun modernist niyetlerini kanıtlar, ki bu şekilde gerçekliğin, mitsel olsa bile, tutarlı bir derin yapısı homojen bir estetik yüzeyle ifade edilir. Modern sanatta film stilinin teatralliği postmodern dönemdekinden temel olarak farklı bir kaynağa sahipti. Genelde geç modern sinema için tiyatronun her zaman güvenilir bir soyutlama kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle modern sinema 1960’lardan 1970’lere geçerken krize girdiğinde tiyatro çok önemli hale geldi. Pascal Bonitzer’in 1971’de belirttiği gibi: “Tiyatronun modernitenin filmleri üzerindeki (Oshima, Straub, Godard...) etkisi mizansenin, uzamsal düzenlemenin ve bu nedenle de ideolojik temelin krizinin belirtisidir. Sinemada tiyatro, gösterenin (signifier) yeniden ortaya çıkma şansı anlamına gelir"
Modern filmlerde üç genel tematik çerçevenin yinelendiğini buldum. Genel terimlerle bunlar aşağıdadır: 1. İnsanın çevreden (adına yaygın olarak yabancılaşma denilen) kopukluğu; 2. Gerçeklik anlayışının öznel, mitolojik ve kavramsal yeniden tanımlanması; ve 3. Yüzeydeki gerçekliğin ardındaki hiçlik fikrinin açıklanması.
Sanat-tarihsel olgular konusunda kesin sınırlar oluşturmak her zaman bir miktar keyfidir. Ancak her zaman dönüm noktaları olarak görülebilecek önemli sanat yapıtları vardır.
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.