Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Tasavvuf Felsefesi

Ebu'l-Ala Afifi

Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Tasavvuf Felsefesi Sözleri ve Alıntıları

Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Tasavvuf Felsefesi sözleri ve alıntılarını, Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Tasavvuf Felsefesi kitap alıntılarını, Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Tasavvuf Felsefesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Varlık, bütün tezahürleri belirli şeyler olan bir çeşit belirli sıfat mıdır, yoksa miktar, şekil, renk, zaman, mekan v.b. türünden çeşitli belirleyiciler altında daima farklı bir şekilde belirli niteliklerde kendini gösteren sürekli cevher midir ?
İbnu'l - Arabinin. düştüğünü sandığı= temel hata "S vardır" şeklindeki varlık önermesini "S, e sıfatına sahiptir (e=varlık)" önermesine eşit olarak yorumlamaktan, başka deyişle, varlık önermesini yüklemli gibi ele almaktan doğmaktadır:
Reklam
Ancak varlık her ne kadar İbnu'l-Arabi ve İşrakiler e göre, şeylerin mahiyetlerinden zihinde ayrılabilirse de, onlarca dış âlemdeki şeylerden ayrılamaz ve onlarla aynıdır'.
ibnu'l-Arabinin Allah'ı Yeni-Eflatuncularınkinin aynı değildir. Yeni- Eflatunculuk tam anlamıyla bir vahdet-i vucudçuluk şekli sayılmamalıdır. Bu sisteme göre, âlem, ibnu'l-Arabi'nin ifade ettiği şekilde Allahla, hattâ Allah' ın bir ciheti ile aynı değil, ancak Allah'dan bir akış (feyz)'dır. ibnu'l- Arabinin öğretisinde ise, Plotinus'unki gibi, bir akış (feyz) düzeni bulunmaz; her ne kadar Plotinus'un terminolojisi ile konuşursa da, hiç değilse gerçekte böyle bir şey yoktur. Mukakkak ki ibnu'l-Arabi' nin sisteminde Bir'in kendi kendine gelişimi, tezâhürü ve çoğalması na benzer bir şey -"ilahi Nefes'in. (Öz'ün) görülen nesnelerin suretlerine inmesi" v.b., v.b,- bulmaktayı z ve bu bir bakıma Yeni Eflatunculuğa benzemekle birlikte, Plotinus'un sisteminin aksine, daha ziyade Hegel'inki gibi mutlak idealism'dir, yani "sırf diyalektikle inşa edilmesi" sadece mantıkidir, fiili ya da gerçek değildir. Bu terimlerin, Ibnu'l-Arabinin kullandığı şekliyle, "Bir'in birliğini bozacak ya da onun varlığını çoğaltacak veya kendisinden başka bir şeyi bağımsız bir varlık haline getirecek olan" bir anlama alınması kastedilmemiştir. "Bütün varlığın hareketi", diyor Ibnu'l-Arabi, "daire şeklindedir; başladığı yerde biter". Yeni- Eflatuncu akış öğretisinde ise durum böyle değildir; doğru bir çizgi üzerinde ilerleyen bir harekettir.
İbnu'l-Arabi'nin monisminde 3 ayrı unsur bir araya getirilmiştir: Eş'arilerin külli cevher nazariyesi, Hallâc' ın Lâhut ve Nâsut nazariyesi ve Yeni- Eflatuncu Bir nazariyesi. Onun kendi görüşü bunlardan hiçbirine benzememekle beraber, hepsinin bir terkibidir. Özellikle Hallâc'dan gelen unsur, ibnu'l- Arabinin Bir ve Çok hakkındaki görüşünde hakimdir. Bazan sûret ve zât terimlerini Hallâc' ın Nasât ve Lahut'una eş anlamda, hazan da fiilen Lâhut ve Nâsût terimlerinin kendisini kullanmakla beraber İbnu'l-Arabi ile Hallac arasındaki fark, en sonunda yine de esaslı olmakta devam eder. Fakat buna rağmen, Hallac, vahdet-i vucûd görüşünü hazırlamış görünüyor.
Buraya kadar üzerinde durduğumuz aşkınlık çeşidi, sırf akıl tarafından ileri sürülen türdendir. Bu, Allah'ın gerçek tabiatını Mutlak şeklinde açıklayanlar tarafından ileri sürülen aşkınlık değildir, derken ibnul-Arabi ileri doğru bir adım daha atar. ( İnsanlar tarafından tasavvur olunan) en soyut aşkınlık bile bir çeşit sınırlamadır, çünkü bu, en azından Allah'ın varlığının ötesinde bir de onu ileri sürenin varlığına işaret eder. Ayrıca, bir şeyi bir başka şeye isnat etmek, onu sınırlamaktır; dolayısıyla, Allah'ın mutlak aşkınlığını ileri sürmek bile bir sınırlamadır.
Reklam
Hakikatların Hakikati tamamıyla, kendi müspet varlığını "yansıtan" alemde tezahür eder. O, yetkin olduğu için, onun yetkinliğini açığa vuran alem de yetkindir. Fakat alem bu yetkinliği tahlili olarak gösterirken sadece İnsan (Yetkin İnsan, Hayvani İnsan değil) onu terkibi bir surette yansıtmaktadır. İbnu'l- Ar bi Hakikatların Hakikati ya da İlk Akıl v.b., v.b., ye İnsanın iradi faaliyetine pek fazla benzeyen yaratıcı bir faaliyet atfeder ki, biz daha önce yaratma, ve Yaratıcı olarak Allah'tan ne anladığını görmüştük. ibnu'l- Arabi diyor ki: Onun, şeylerin gizli hakikatlarına (ayan es-sabita) nispeti zihinlerimizin iradi hallerine olan nispetinin aynıdır. Bu yaratıcı faaliyet yanında, ibnu'l- Arabi, Hakikatların Hakikatına aklilik de atfetmektedir. Daha önce de gördüğümüz gibi, bunun aracılığı iledir ki, Allah kendi bilincine varır. Plotinus gibi, ibnu'l-Arabi de, "kendini dü şünmenin Bir'e değil, (burada Hakikat el-Halarik olan) Zihn'e ait"olduğuna inanır. Bu bilinç, Yetkin İnsan'da en yüksek noktasına ulaşmıştır. Yaratmanın amacı, yani Allah'ın bilinme arzusu, O'nda gerçekleşir. Ve yine Yetkin İnsandadır ki, Allah, Kendisini mükemmel bir şekilde bilir.
islamın Allah'ı kavramından metafizik hakikat kavramına, İslamın birliğinden, yani islamın basit tektanrıcı öğretisinden (tevhid) felsefi vahdet-i vucud öğretisine, yani "Allah'dan başka ilah yoktur" önermesinden. "varlıkta Allah'tan başka hiç bir şey yoktur" şeklindeki tamamıyla farklı bir önermeye intikal etmek, Müslüman vahdet-i vucudcular için atılan kolay, kolay olmakla beraber, meşru olmayan ve affedilmez bir adımdı . Şirke (çoktanrıcılığa) düşme korkusu idi ki, onları, Allah'ı sadece mevcut olan tek ilâh şeklinde değil, aynı zamanda tek hakikat ve tek Varlık olarak da tasavvur etmeye zorlamıştır. Bu intikal, ib nu'l- Arabinin "Risalet el-Halve" adlı eserinin ilginç bir metninde açıkça görülmektedir. İbnu'l- Arabi burada diyor ki: "Senin tüm halvet (inziva) meseleni açık ya da kapalı olarak herhangi bir türden şirkle ve mutlak inanç içinde bütün sebep ve vasıtaları,bütün ve parçayı inkar etmekle bozulmaya!' birlenme (tevhid) dolayısıyla, Allahla karşı karşıya gelmek üzerine temellendir; çünkü gerçekten sen böyle bir tevhid'den yoksun isen, muhakkak şirke düşersin." Sadece Allah ile karşı karşıya gelmek ve O'ndan başka bütün sebep ve vasıtaları inkar etmek, müslümanların tevhid öğretisidir. Fakat Allah'tan bile bütün sebeplilik fikrini iptal etmek (ki "bütün" kelimesi bunu belirtir) ve "mutlak birlenmeyi" (et-tevhid el-mutlak) ileri sürmek (biz ibnu'l-Arabinin mutlak birlenme ile ne demek istediğini biliyoruz) vahdet-i vucudcu bir öğretidir.
İbnu'l- Ar abi, Allah'ın işitme veya görme duyusu veya elleri vardır v.b. şeklinde anlamaz. Onca Allah, işiten, gören veya elleri olan her şeyde içkindir. O işiten ve gören her varlikta işitir ve görür. Bu O'nun içkinliğini (teşbih) meydana getirir. Öte yandan, O'nun Zat ı işiten ve gören bir varli ğa veya varlıklar gurubuna münhasır olmayıp, bu türden bütün varlıklarda ve her ne şekilde olursa olsun bütün varlıklarda tezahür eder. Bu anlamda Allah aşkındır, çünkü O, her türlü sınırlama ve taşahhusun ötesindedir
Reklam
Taşıdığınız Esma'yı biliyormusunuz ?
***** Sadece peygamber ve veliler değil, her akıllı varlık da, İbnu'l-Arabi'ye göre, ilâhi İsimlerden biri ya da diğerinin etkisi altında olup, her birinin bilgisi belirli bir İsimle tayin edilmiştir. *****
Sayfa 77 - Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi YayınlarıKitabı okudu
186 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.