Alkol problemi yüzünden büyük sıkıntılar yaşayan köy papazı Gösta Berling, Kilise kurulu üyeleri tarafından denetlendiği ve sorunsuz geçen bir vaazın ardından, meyhane arkadaşının denetçileri tehdit etmesiyle işinden olur ve kendini sefil bir hayatın içinde bulur. Yaşamın en soğuk ve kötü yüzünü görerek, dilenciliğe kadar irtifa kaybeden Gösta'nın kaderi, oldukça varlıklı ve nüfuz sahibi yaşlı Margareta Celsing ile karşılaşmasıyla yeniden değişir ve oldukça lüks bir yaşam sürmeye başlar.
Kitabın ilk bölümü bu şekilde akıcı ve güzel bir hikâye ile başlıyor fakat daha sonra sayfalar ilerledikçe, konu, karakterler, öyküler iyice karışıyor ve açıkçası okuduğumuzu anlamak ve parçaları birleştirmek iyice güçleşiyor. Daha sonra, okudukça kurguya alışıyor ve kimi öyküleri sıkılarak, kimilerini de merak içinde okuyoruz. Hem birbirinden kopuk, hem de birbirine bağlı öyküler yumağı şeklinde giden kitap, bazen bir roman bazen de bir masal havasında yürüyor. Ama inanın çok zor yürüyor.
Hikâyelerin odak noktasında Gösta Berling var ve bazen oldukça gerçekçi, bazen tamamen fantastik unsurlarla dolu, dram ve coşkunun harmanlandığı bir eser "Mutluluğu Beklerken". Kitabın önsözünde de belirtildiği gibi, elimizdeki yapıt hem bir destan, hem bir roman, hem de bir hikâyeler derlemesi niteliğinde.