Birbirine zıt gibi duran aslında birbirini tamamlayan iki yaşam...Narziss ve Goldmund
Bozkırkurdu ile hayranı olduğum Hesse'nin kendi içinde yaşadığı ikilik, çelişki romanlarında kendini oldukça belli ediyor. Bunu kitapta geçen şu alıntıyla daha net ifade etmek gerekirse: "Anlaşılan tüm varoluş ikilik üzerine, karşıtlıklar üzerine dayanmaktaydı; ya kadın ya da erkekti insan, ya gezgin, ya göçebeydi ya da belli bir yere kök salmış yerleşik biri, ya mantığıyla davranan biriydi ya da duygusal biri. Hiçbir yerde nefes almak ve nefes vermek, erkek ve kadın olmak, özgürlük ve düzen, içgüdü ve us bir arada var olmuyordu, birini kazanmak için ötekini elden çıkarmak gerekiyordu ister istemez, her zaman da biri ötekisi kadar önemli ve arzu edilmeye değerdi!"
Narziss erdem, iyilik, sağduyu, ahlak, çalışkanlık, itaati sembolize ederken Goldmund ise bunların tam zıttıdır. Birbirinden ayrı geçirilmiş iki yaşamın bir bütünü oluşturmasına ve Goldmund'un göçebe yaşamıyla beraber insan yaşamının evrelerine şahit oluyorsunuz. Özellikle son 30 sayfasında kaybolduğum roman pek çok şeyi sorgulatıyor insana. Goldmund'un Narziss'e son sözleri ile yazar aslında kendisi için pek de önemli olmadığını düşündüğüm şeyi sorgulatıyor bize: Ölümü
"Peki, sen bir gün nasıl öleceksin, Narziss, bir annen yok çünkü? Annesiz insan nasıl sevebilir, annesiz nasıl ölebilir?"