Nihayet - Sayı 60

Nihayet Dergi

En Eski Nihayet - Sayı 60 Gönderileri

En Eski Nihayet - Sayı 60 kitaplarını, en eski Nihayet - Sayı 60 sözleri ve alıntılarını, en eski Nihayet - Sayı 60 yazarlarını, en eski Nihayet - Sayı 60 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sonuç olarak günümüzde modern insan kadar, din ve dinî davranma biçimleri de ciddi sarsıntı geçirmektedir. İnsanlığı bu çıkmazdan kurtulması sahih bir iman, amel ve hizmetle mümkündür. Dünyayı azaltıp yerine hakikat arayışı koyulduğunda mutluluğun çok da uzak olmadığını göreceğiz.
nezaket
Durup ince şeyleri anlayabilmek, bizim ötemizdeki insanın yaralarını seçebilmek için vakit ayıralım. Kendi anne babamız, kendi evladımız sanki bu yaraları taşıyormuşçasına onlara özenle davranalım. "Nasıl davranırsam muhatabımı incinmekten alıkoyabilir ve onu rahat ettirebilirim?" Bu soruya bir cevap aradığımızda, nezaketin manyetizmasına kapılmışız demektir. Nezaket, gösterilenden ziyade göstereni ihya eder. Onun kanatlarına binen, daima yükseklerde dolaşır.
Reklam
Medyanın dili popüler bir dil ve bu içgüdülerden besleniyor. Dinin anlamını basitleştiriyor, geriye sadece semboller kalıyor. Semboller, ilmihal bilgisi ve dinî ritüeller üzerinden din anlatılmaya başlanıyor. Ekranda anlatılan din aslında bireysel bir dindarlık. Yani insanlar "Ben şunu giyersem, tırnağımı böyle kesersem günah olur mu? Kaynanam bana şunu yaptı, ben ona şunu dedim, günah olur mu’?" gibi sorular soracak, cevaplayacaksınız, ya ilmihal bilgileri vereceksiniz ya da metafiziksel konular üzerinden ilerleyeceksiniz. Yani büyü, cin, melekler, ahiret vs. Bu gibi bilinmeyen alanlarla da dikkat çekebilirsiniz. Bu programlara bakın; faizin, toplumsal konuların ya da siyasetle ilgili bir şeyin hiç konuşulmadığını görürsünüz. Islam bir bütün aslında, hayatın her alanıyla ilgili bir mesajı var. Fakat biz ekranlarda bireysel dindarlığı görüyoruz. Diğer konular konuşulmuyor çünkü onlar konuşulmaya başlandığında size büyük sorumluluk yükler.Bu sorumluluğun altına da kimse girmek istemiyor.
Anadolu'daki bir teyzeyi toplumsal meselelerden çok, orucunu neyin bozacağı ilgilendiriyor. -Burada şunu görmek lazım, acaba Islam bunu mu istiyor? Yani isteneni ver mi diyor, yoksa başka bir yaşam biçimi mi sunuyor? Sen televizyondan bunu anlatıyorsun, sadece lokal yaralara çözüm olabiliyorsun ama İslam'ın istediği bu değil. İslam’ın istediği başka bir zihin, başka bir yaşam biçimi ve ideal insan aslında. İnsan-ı kâmil dediğimiz o yolda insanın ilerleyişi. Tebliğ metodu da böyle ilerliyor. Efendimiz döneminde de kimse gelip bir soru sorup ayrılmıyor. Çünkü hayatımız birkaç sorunun cevabından ibaret değil. Efendimizin dizinin dibinde sahabeler yetişiyor. Bedevilerle olan iletişimi de var hadislerde Efendimizin. Müslüman olmuş, "Ben ne yapayım?" diye soruyor, "Sen namazını kıl, orucunu tut, annene iyi davran" diye de cevaplar alıyor. Böyle bir yaklaşım da var tabii. Aslında herkesin kendi potansiyeline göre bir tebliğ metodu var. Ama Islam "Senin potansiyelin bu, burada kal" demiyor. O potansiyeli geliştirmek üzere bir metodu var. Fakat televizyon vaizliğinde biz bunu göremiyoruz, orada sadece sorulan sorulara cevap veriliyor ve kişi orada bırakılıyor. Programlarda görmüşsünüzdür. programa telefonla bağlandığı için heyecandan konuşamayan insanlar var. Vaiz oradaki cevabın ya da anlatılanın önüne geçiyor. Neil Postman'ın bunu Tanrı'nın değil, vaizin putlaştirılması ve vaizlerin mesajın önüne geçiyor olması diye ifade ettiği güzel bir yaklaşımı vardır.
İnsanlar artık dinî bilgiyi kitaplardan, mahallesindeki hocadan ya da Diyanet'ten almayıp, televizyonu açıp ona bir telefonla ulaşıyor. Dinî bilginin bu kadar hızlı ve kolay ulaşılabilir olması o derinliği yok ediyor. Dinin yüzeyde kalması en büyük tehlike ve topluma büyük zarar. Dinî bilgi magazinIeşiyor, ticarileşiyor, enformasyona dönüşüyor, bilgi yerine bilgi veren kutsallaşıyor, farklı görüşler kafa karışıklığı yaratıyor, gösterişçi dindarlık artıyor. Yani dinin hakikati insanlara ulaştırma hedefi medyanın ticari kaygısı ile çatışıyor.
Bu televizyonla mı alakalı? Bireyler neden kendilerini geliştirmiyor da televizyondan öğrenmek istiyorlar? Yine aslında insanların ne istediğiyle ilgili. Bir insanın ontolojik dertleri varsa, "Ben neden yaşıyorum, bu dünyaya neden geldim. ne yapıyorum?" gibi soruları soruyorsa zaten bunun peşinde koşmuyor. Bunları doğru anlamaya yönelik okumalar yapıyor, başka şeylerin peşine düşüyor. Yüzeysel dindarlık sadece vicdan rahatlatmaya dönük bir dindarlık. Bunlar yapılması gerekenler ve ben bu kurallara uydum diye düşünüyor. Bunları yaparsam cennete, yapmazsam cehenneme gideceğim diye izliyor. Hiçbir programda ontolojik sorunlar konuşulmuyor. Araştırmalara baktığımızda da liseyi imam hatipte okumuş, ilahiyat okumuş. ailesinden dinîeğitimler almış, dinî hassasiyetlere sahip kişilerin bu hocalara rağbet etmediklerini ve onları güvenilir bulmadıklarını görüyoruz. Yapılan RTUK araştırmalarında da Çıkan sonuçlar böyle. Televizyon vaizlerinin hitap ettiği kitle, televizyonun hitap ettiği kitle. Din o sektörün, o pazarın metası. Metalaştırmak dini mahiyetinden kopariyor.
Reklam
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.