Birdenbire, 'Dehşetler Galerisi' nde yapayalnız kalmış olduğumu hissettim. Geri dönmek istiyordum ama merdivenin son basamağına da gelmiştim. Yeşil ışıkla aydınlatılmış olan kaba taş duvara vuran gölgeyi görünce dehşetle irkildim. Kalbim, göğsümü yarıp dışarı fırlayacakmış gibi çarpmağa başlamıştı. Biraz ileride sırtı kamburca bir adam bekliyordu. Başına geçirmiş olduğu siyah kukuleta yüzünü gölgelendirmekteydi. Yalnız çenesinin biraz uzunca olduğunu ve alaylı alaylı gülümsediğini fark edebildim. Kollarında bir kadın vardı ve onu peleriniyle hafifçe örtmüştü. Adamın öne doğru uzatmış olduğu sağ ayağı dikkatimi çekti. Zira... bir keçi ayağıydı bu. Rahat bir nefes aldım. Meşhur 'Satir' heykelini tanımıştım.
Sonra kulağıma bir ses geldi, 'Şıp... Şıp... Şıp...' Yere ağır ağır bir şey damlıyordu..."