Klasik İslam devlet ideali, bir kralın tebaasıyla ilgili söylediği şu sözlerle açıkça ifade edilmiştir. “Kalplerine nefretle kirlenmemiş saygı ve saygısızlıkla kirlenmemiş sevgi yerleştirdim.”
Halife'njn görevi dini yorumlamak değil, onu korumak ve tebaasının bu dünyada iyi bir müslüman olarak yaşayarak öteki dünyaya hazırlanacağı koşulları sağlamaktı.
Avrupa ülkeleri, yoğun bir çalışma ve ilerleme çağına giriyorlardı, öte yanda Türkler ise rahatlarını bozmuyor, hareket etmiyor, dolayısıyla da geri kalıyorlardı.
İleri bir maddi uygarlığa sahip olan bir müslüman devletinde, İslam Şeriatı'nı ülkenin etkin hukuku yapmak için gösterilen tek ciddi çaba Osmanlılar'a aittir.
Ruslar da, Türkler'in geçtikleri yollardan geçmişlerdi ve şanslı olsalardı onlar da milli tarihlerinde yeni bir sayfa açacak bir Mustafa Kemal Atatürk bulabilirlerdi.
XV-XVI. yy’da mültecilerin, Lenin’in deyişiyle “ayaklarıyla oy verenlerin” yönleri, bugünkü gibi Doğu’dan Batı’ya doğru değil, Batı’dan Doğu’ya doğruydu.