Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri Sözleri ve Alıntıları
Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri sözleri ve alıntılarını, Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri kitap alıntılarını, Psikanaliz Açısından Cinsel Yaşamın Kökenleri en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
''Erkek kadına kendi istemini kabul ettirdi, ama bunu yaparken uyumun zorunluluklarından kaçındı ve daha ilkel kaldı. Kadın ise tersine, yalnız ortamdan gelen güçlüklere değil, erkeğin kabalıklarına da uymasını bildi.''
''Psikanaliz'in bildirdiğine göre uykusuzluk çoğu zaman cinsel yaşamın yetersizliğinden kaynaklanır.
İnsan yaşlandıkça, cinsel isteği gibi uykusu da azalır; yerini belki de daha derindeki yıkıcı tepkilere bırakır.''
Bizim varsayımımıza göre, yalnız erkeğe ilkelce ayrıcalık tanıyan ikincil cinsel karakterler, ana karnına diğerinin vücuduna zorla giriş ödülünü kazanacak rekabet savaşındaki silahları oluştururlar. Eğer bu silahları etkinlikleri açısından inceleyecek olursak, bunların hepsinin ya salt şiddet yoluyla dişiye boyun eğdirmeye yaradığını, ya da uyutucu büyüleme ile onları devinimsiz kıldığını görürüz.
Kimi hayvanların cinsel birleşmelerini nerdeyse sonsuza değin uzattıklarını gösterebilirim. Örümcek için cinsel birleşme süresi 7 saattir; kurbağaların birleşme süresi dört haftaya değin uzayabilir. Kimi asalak hayvanların sürekli birleşme halinde oldukları çoktan beridir biliniyor; burada erkek tüm yaşamını dölyatağında ya da dişinin boğazında geçirir. Gerçeklik duyusunun bir üst derecesindeki asalaklar, tüm geçim kaygılarını konuk oldukları eşlerinin üstüne bırakırlar ve kendileri yalnızca cinsel işlevin hizmetinde olurlar.
Cinsel birleşme sırasında yaşanan ana karnına geçici olarak dönüş ve onunla aynı zamana denk gelen çocuk yapma, yine doğuma eşlik eden tüm tehlikelerin oyunsal biçimine egemen olma ve yaşama uyum için savaşım, uykunun güncel geriye (ana karnına) dönüşüyle aynı yönde ve uyarıcı bir biçimde etki eder. Zevk ilkesinin egemenliğine dönüşümlü olarak izin verilir ve güçlükler içinde savaşan canlı varlık için bir teselli yerine geçer bu ve birey kavgasını sürdürmek için cesaretini yine buradan alır.
Birçok hayvan türünde olduğu gibi insanlarda da cinsel birleşmeyle uyku arasında yakın bir bağ vardır. Biz hem uykuyu, hem cinsel birleşmeyi, ana karnındaki yaşam durumuna bir geri dönüş olarak düşündüğümüzden, bu son söylediklerimiz, kuramsal olarak tüm söylediklerimize uygun düşüyor. Birçok hayvan, bu arada insan da, cinsel birleşmeden sonra kendini seve seve uykuya bırakıyor. Bizim psikanalitik deneyimlerimize göre, uykusuzluk durumlarının çoğu, cinsel işlevlerdeki rahatsızlıklarla bağlantılıdır ve bu işlev dengesini yeniden bulursa, uykusuzluk düzelir.
Tüm fizik ya da fizyolojik sorunlar aynı zamanda da psikolojik bir açıklama ister ve tüm psikolojik sorunlar, fiziksel nitelikli açıklamalar ister diyebiliriz
Buradaki gözlemler, daha sonra ayrıntılarıyla inceleyeceğimiz soyoluşşal düşünceler gibi bizi cinsel birleşmenin de ayrıca, cinsel savaşımın bireysel düzeyde yinelendiğini düşünmeye itiyor. Savaşımı yitiren kadın, ana karnına geri dönüş ayrıcalığını erkeğe terk eder, kendi adına fantezi ürünlerle ve özellikle çocuk yapıp onunla mutluluğunu paylaşmakla yetinir.
Hayvanbilimcilerin gözlemlediğine göre, kimi hayvanlarda autotomi denilen özel bir tepkime biçimi vardır. Buna göre çok güçlü bir uyarıya uğrayan ya da acı içinde bulunan hayvan, özel kas hareketlerinin yardımıyla organını kendinden ayırır, diğer bir deyişle, gerçek anlamda organını "düşürür". Örneğin böyle koşullar içinde bulunan solucanlar, tüm bağırsaklarını çıkarıp atabilirler; diğer kimi hayvanlar ise küçük parçalara ayrılırlar. İyi bilinen bir olay da kertenkeleyi ellerinizin arasına aldığınız zaman kuyruğunu bırakıp kaçtığı ve bu kuyruğun kısa zamanda yeniden oluştuğudur. Hiç kuşkusuz bu tepkide tüm canlı varlıkların temel özelliklerinden birisini buluruz; ve acı veren bir duygu önünde ruhsal bir kaçış gibi tanımlayabileceğimiz röfulmanın biyolojik habercisini oluşturduğunu varsayabiliriz.
Çocuk cinselliğinin oral erotik örgütlenmesinin ilk evresinde, çocuğun bakımını üstlenen kişiler, ana karnındaki durumun yanılsamasını sürdürürler. Çocuğun bu yanılsamayı sürdürmesini sağlamak için gerekli olan sıcaklık, karanlık ve rahatlık gibi koşulların gerçekleşmesine dikkat ederler.
Boşaltım organlarının çalışması belli bir süre için tümüyle denetimsiz kalır. Bebeğin gerçek anlamda tek etkinliği yalnızca süt emmeye indirgenmiştir. Bununla birlikte, bu aşk nesnesini bile çocuğa sunan annedir; bu duruma göre çocuğun ilk aşkının bile temelde “edilgen nesnesel aşk” olduğu söylenebilir. Ne olursa olsun, emme ritmi, daha sonraki tüm erotik işlevin en önemli kurucu öğesi olarak kalır ve bizim anlayışımıza göre özdoyumlu edimle ve yine cinsel birleşmeyle amfimiktik olarak bütünleşir. Parmakların emilmesi, yine bu döneme özgü cinsel zevk işlevini yerine getirir ve aynı zamanda erotizmle ilişkili ilk sorunu oluşturur.
Kültürel eğitimin uyguladığı baskının bir zevkten vazgeçmeyi hangi yöntemlerle elde ettiğini ve kökeninde sıkıntı veren bir işlevi nasıl kabul ettiğini görmemize izin veriyor: Bu yöntemler belki de zevk düzeneklerinin ustaca birleşmelerinden doğarlar.
Bu konuda yetkin bir kimse olan Darwin’in iki açıklamasını burada aktaracağım: “Olayların bizi düşündürdüğüne göre, dişinin seçtiği erkek, kendisine en çekici gelen değil, kendisine en az kaba davranandır.” Cinsel birleşmede, erkeğin ayrıcalıklı durumundan neyi belirtmek istediğimizi bu görüş bize iyice açıklıyor. Yine Darwin’in saptadığına göre, “ikibiçim cinsel” anlamında cinsel farklılaşma, daha sonra dişi belli bir ölçüde girişimi ele alsa bile, her zaman erkekte başlar.
Tüm bunlar Freud’ün açıklamalarıyla çok iyi uyuşuyor; ona göre tüm libido, edilgen bir doyum amacı taşısa bile (örneğin kadınlarda olduğu gibi), eni sonu erildir.