Nietzsche'nin 'Putların Alacakaranlığı', sıradan düşünce kalıplarının ve kabul görmüş normların üzerinde keyifli bir dans gibi. Kitabın adı bile, karanlığın ve ışığın buluştuğu bir noktada duruyor. Nietzsche'nin eseri, insanın iç dünyasında yer etmiş olan tanrıların, inançların ve değerlerin çöküşünü anlatıyor. Kendini sürekli yeniden yaratma arzusuyla hareket eden bu eser, karakteristik ihtişamıyla, toplumsal idollerini bir cerrahın hassasiyeti ve bir sanatçının cesaretiyle parçalıyor. Kaleminden, parıldayan bir hançer gibi, geleneklerin örtülerini yarıyor ve ardında şaşkın zihinlerin ve paramparça inançların izlerini bırakıyor.
Nietzsche'nin dilindeki keskinlik ve derinlik, sayfaları adeta bir bıçak gibi kesiyor. Sorgulamaktan, sarsmaktan ve yeniden yapılandırmaktan bahsederken, bir yandan da tüm bu yapıların içerisinde kayboluyoruz. Bu kitap, zihinlerde yeni ufuklar açarken, aynı zamanda var olanları yıkıp yerlerine yenilerini koymaya zorluyor.İnsanı merkeze alırken, onun iç dünyasındaki kaosla yüzleştiriyor bizi. İdoller, inançlar ve değerler, insanın kendisini yaratırken aynı zamanda onu mahveden güçler haline geliyor. Okurken, kendi içimizdeki değerleri sorgulamaktan başka bir şey yapmıyoruz. Belki de bu, bilincin alacakaranlığında bir yolculuğa çıkmaktır.
"İnsanlığa, sahip olduğu en derin kitabı, Zerdüşt'ümü verdim: çok yakında en bağımsız kitabı da vereceğim." s.101
Coşkulu bir yolculuğa çıkmak isteyenlere.