Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Roman Sanatı

Milan Kundera

Roman Sanatı Gönderileri

Roman Sanatı kitaplarını, Roman Sanatı sözleri ve alıntılarını, Roman Sanatı yazarlarını, Roman Sanatı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Herman Broch'un tekrar tekrar söylediği şeyi bu anlamda anlıyor ve paylaşıyorum: Bir romanın tek var olma nedeni, ancak bir romanın keşfedebileceği şeyi keşfetmektir. Hayatın o zamana kadar bilinmeyen küçük bir kesitini keşfetmeyen roman, ahlaka aykırıdır. Bilgi romanın tek ahlakıdır. Ben buna şunu da ekliyorum: Roman, Avrupa'nın eseridir; keşiflerini farklı dillerde yapmış olsa da bütün bir Avrupa'ya aittir. Avrupa roman sanatını oluşturan, keşiflerin birbirini izlemesidir.
Çünkü insan, eğer bir nedeni varsa bir aşkı kaybetmeye razı olur.Aşkı hiç sebepsiz kaybettiğinde ise kendini bağışlayamaz.
Reklam
ironi insanı si­nirlendirir. alay ettiği ya da saldırdığı için değil ama dünyanın anlaşılmazlığını gözler önüne sererek bizi ke­sin inançlardan yoksun bıraktığı için.
160 syf.
·
Puan vermedi
·
26 saatte okudu
Bir romanın tek var olma nedeni, ancak bir romanın keşfedebileceği şeyi keşfetmektir. Hayatın o zamana kadar bilinmeyen küçük bir kesitini keşfetmeyen roman, ahlaka aykırıdir. Bilgi romanin tek ahlakıdir... (S:17) Çek-Fransız asıllı yazar
Milan Kundera
Milan Kundera
Çağımızın en başarılı düşünsel roman yazarı ve varoluşçuların sonuncusu olarak nitelendirilen güçlü
Roman Sanatı
Roman SanatıMilan Kundera · Can Yayınları · 2014277 okunma
Postmodernizm sensin bu!
Flaubert'in Emma Bovary'sinden 80 yıl kadar sonra başka bir büyük romancı Hermann Broch kitsch dalgasına karşı çıkan ama sonunda kitsch kar­şısında silinen modern romanın kahramanca çabasın­dan sözedecektir. Kitsch sözcüğünün anlamı şudur: Olabildiğince çok sayıda insanın ne pahasına olursa olsun hoşuna gitmek isteyenin tutum ve davranışı. Hoşa gitmek için herkesin işitmek istediğini onayla­mak ve basmakalıp düşüncelerin hizmetinde olmak gerekir. Kitsch basmakalıp düşüncelerin budalalığının güzellik ve heyecanın diliyle anlatımıdır. Kitsch bizi, kendi kendimize acıma gözyaşlarından, düşün­düğümüz ve hissettiğimiz ilkelliklerden koparır. 50 yıl sonra bugün Broch'un tümcesi daha bir doğruluk kazanıyor. Hoşa gitmek ve böylece en çok sayıda insa­nın dikkatini çekmenin buyurgan gerekliliği uyarınca kitle iletişim araçlarının estetiği kaçınılmaz olarak kitsch estetiği olmaktadır ve kitle iletişim araçları tüm yaşamımıza sızıp bizi her yandan kuşattıkça kitsch bizim estetiğimiz ve bizim günlük ahlakımız olmak­tadır. Yakın bir döneme kadar modernizm basmakalıp düşüncelere ve kitsch'e karşı konformist olmayan bir başkaldırı gibi görülüyordu . Bugün modernlik kitle iletişim araçlarının olağanüstü canlılığıyla karışmış­tır. Ve modern olmak, güne uymak, uyumlu olmak, en uyumlu olanlardan daha uyumlu olmak için çılgınca bir çaba harcamakla eş anlamlıdır. Modernlik kitsch'in kılığına girmiştir.
Demek ki bir çağın anlayışı sanat ve özellikle de romanı dikkate almadan, yalnızca sergilediği fikirlere ve kuramsal kavramlara göre yargılanamaz. 19. yüzyıl lokomotifi icat etti ve Hegel evrensel tarihin bile anlayışını kavradığından emindi. Flaubert budalalığı keşfetti. Şunu söylemek yürekliliğini gösteriyorum ki, bilimsel aklıyla son derece
Reklam
18. yüzyıl akılcılığı Leibniz'in ünlü sözü üzerine kurulmuştur: Nihil est sine ratione: Var olan hiçbir şey nedensiz değildir. Bu inançla teşvik edilen bilim, her şeyin nedenini canla başla inceler; öyle ki var olan her şey açıklanabilir, yani hesaplanabilir gibi görünür. Yaşamının bir anlamı olmasını isteyen insan nedeni ve amacı olmayan her hareketten vazgeçer. Bütün biyografiler böyle yazılmıştır. Yaşam, nedenle­rin, etkilerin, başarısızlıkların ve başarıların ışıklı bir yörüngesi gibi gözükür ve sabırsız bakışını eylemleri­nin nedensel zincirlenişine diken insan, ölüme doğru çılgınca koşusunu daha bir hızlandırır. Dünyanın olayların nedensel sıralanışına indirgenmesi karşısın­da Sterne'in romanı yalnızca biçimiyle şu görüştedir: Şiirsellik eylemden değil, eylemin durmasından, bir nedenle bir sonuç arasındaki köprünün yıkılmasından ve düşüncenin tatlı, aylak bir özgürlük içinde dolaş­masından kaynaklanır. Sterne'in romanı varoluşun şiirinin arasözde olduğunu söyler. Şiirsellik hesapla­namayandadır. Nedenselliğin öte yanındadır. Neden­sizdir. Leibniz'in tümcesinin öte yanındadır.
18. yüzyıl yalnızca Rousseau'nun, Voltaire’in, Holbach'ın yüzyılı değil, aynı za­manda (hatta özellikle) Fielding'in, Sterne'in, Goet­he'nin, Laclos'nun da yüzyılıdır. O dönemin romanla­rı içinde en beğendiğim Sterne'in Tristram Shandy Beyefendinin Hayatı ve Görüşleri’dir. İlginç bir ro­man. Sterne, romanı Tristram'ın ana rahmine düştüğü geceyle açar ama henüz bundan söz etmeye başlamıştır ki başka bir düşünce gelir; bu düşünce serbest çağrışım yoluyla başka bir düşün­ceyi getirir, sonra başka bir anektod, öyle ki, bir ara­ söz bir başkasını izler ve kitabın kahramanı Tristram 100 sayfalık bölümde unutulur gider. Bir romanın böyle çılgınca düzenlenmesi basit, biçimsel bir oyun gibi gözükebilir. Ama sanatta biçim her zaman bir biçimden fazla bir şeydir. Her roman ister istemez "insanın varoluşu nedir ve şiirselliği nerededir?" soru­suna bir yanıt önerir. Sterne'in çağdaşları (Fielding sözgelimi) özellikle eylemin ve serüvenin olağanüstü çekiciliğinin tadını çıkarmayı bilmişlerdir. Sterne'in romanındaki gizli yanıt farklıdır: Şiirsellik ona göre eylemde değil, eylemin kesinti'ye uğramasında yatar.
Rabelais'nin bilgeliğinin, ne kadar büyük olursa olsun, Descartes'ınkinden başka bir yanı vardır. Ro­manın bilgeliği felsefeninkinden farklıdır. Roman ku­ramsal düşünceden değil mizahi düşünceden doğ­muştur. Avrupa'nın başarısızlıklarından biri, en Av­rupalı sanatı, "roman"ı bir türlü anlamamış olmasıdır; Avrupa, romanının ne özünü, ne uçsuz bucaksız bilgi ve keşiflerini ne de özerk tarihini anlayabilmiştir. Tanrının gülüşünün esinlendiği sanat özü gereği ba­ğımlı değildir. İdeolojik kesinliklere aykırı düşünceler üretir. Roman, Penelope gibi, dinbilimcilerin, filozof­ların, bilginlerin gündüz ördüklerini gece söker.
François Rabelais daha sonraları Fransız diline ve başka dillere de giren birçok yeni sözcük uydurmuş­tur. Ama bunlardan biri unutulmuştur ve üzücü bir durumdur bu: Agelaste sözcüğü. Grekçeden alınmış­tır ve gülmeyen, mizah yanı olmayan anlamına gelir. Rabelais, Agelaste'lardan nefret ediyordu. Korkuyor­du onlardan. Agelaste'ların kendisine karşı son derece acımasız olmalarından yakınıyordu ve az daha kale­mini bir daha eline almamak üzere bırakacaktı.
Reklam
Peki nedir bu bilgelik, nedir roman? Çok güzel bir Yahudi atasözü vardır: İnsan düşünür, Tann gü­ler. Bu özdeyişten esinlenerek François Rabelais'nin bir gün Tanrının gülüşünü işittiğini ve ilk büyük Avrupa romanının böylece ortaya çıktığını düşünmek hoşuma gider. Roman sanatının dünyaya Tanrının gülüşünün yankısı olarak geldiğini düşünmek hoşu­ma gider. Peki Tanrı düşünen insana bakarken niye gülüyor? Çünkü insan düşünüyor ve doğruyu gözden kaçırıyor. Çünkü insanlar düşündükçe birinin düşün­cesi ötekininkinden uzaklaşıyor. Ve çünkü insan hiçbir zaman olmayı düşündüğü değildir. Ortaçağdan çıkan insanın bu temel durumu Modern Çağın şafa­ğında kendini gösterdi: Don Kişot düşünür, Sancho düşünür ve yalnızca dünyanın doğrusu değil, kendi ben'lerinin doğruları da kaçar onlardan. Avrupa'nın ilk romancıları insanın bu yeni durumunu görüp sez­diler ve yeni sanatı, roman sanatını onun üzerine kurdular.
Flaubert'in gözlemi bana neredeyse bir uyarı gibi geliyor. Halk adamı rolünü üstlenen romancı, yapıtını, davranışlarının, demeçlerinin, tavır koyuşlarının basit bir uzantısı bi­çiminde değerlendirilmesi tehlikesiyle karşı karşıya bırakır. Oysa romancı hiç kimsenin sözcüsü değildir. Ve bu görüşü kendi düşüncelerinin bile sözcüsü ol­madığını söyleyecek kadar ileri götüreceğim.
Gargantua ve Pantagruel’in üçüncü kitabında, Avrupa’nın tanıdığı ilk büyük roman kahramanı olan Panurge, “Evlensem mi, evlenmesem mi?” sorusuyla kendi kendini yemektedir. Hekimlere, falcılara, profesörlere, şairlere, filozoflara danışır; filozoflar da Hippokrates’tan, Aristoteles’ten, Homeros’tan, Herakleitos’ten, Platon’dan laflar ederler. Ama bütün kitabı kaplayan bu muazzam allamece araştırmalardan sonra, Panurge hala evlensin mi, evlenmesin mi, işin içinden çıkamaz. Biz okuyucular da bunu bilmeyiz ama buna karşılık, evlenip evlenmemekte kararsız kalan şahsın hem basit, hem de bir o kadar matrak halini olabilecek her açıdan izlemiş oluruz.
813 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.