Eski teknik, Yunanca "Techne" sözcüğünün belirttiği şeydi; yani, özel bir sanat ya da özel bir beceri, özel bir güç anlamına geliyordu ve şu yalın formüle dayanıyordu: herhangi bir şey yapmak isteyen insan, onu yapabilmek için bazı aletlere muhtaç olduğunu bilir veya zamanla öğrenir. Dikkatini önce bu aletler üzerinde toplar. istediği, bir şeyi yapabilmek, hem de kesin, güvenli bir biçimde yapabilmektir. Bu teknik, "yapmak istediğim bir şeyi yapabilmeliyim" kaygısıdır. Oysa, James Watt (1736-1819)'ın 1768 yılında icat ettiği buhar makinası, büsbütün başka bir şeydir. Bu makinayla birlikte, teknik, nitelik bakımından yeni bir anlam kazanmıştır. Eylemin özünü değiştiren manevi formül değişmiştir. Artık insan, önce bir şeyi isteyip, sonra onu gerçekleştirecek özel aracı bulmaz. Önce, genel bir güç (enerji) bulur; bu güç, organik bir ölçüye bağlı değildir. Şimdi, insanın amacı bu enerjiyi belli ereklere varmak üzere özel bir araç olarak kullanmak değildir; o, bambaşka bir sorun ile karşı karşıyadır: "elimin altındaki bu güçle ne yapabilirim?" Demek ki, erekleri belirleyen araçtır; yani, artık insan, bir şeyi yapabilmek gücü var olduğu için yapmak istiyordur. Eski teknik'de ise, insanın kaygısı yapmak istediği bir şeyi yapabilmekti. Yeni teknikle, tekniğin anlamı da, işlevi de büsbütün değişmiş bulunuyor; "teknik" denilince, "fayda" değil, "güç" anlaşılıyor.