Siyaset Felsefesine Giriş sözleri ve alıntılarını, Siyaset Felsefesine Giriş kitap alıntılarını, Siyaset Felsefesine Giriş en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
... siyaset adamlarının öğrendiği tek şey, inandırma sanatı ikna ve ayartma yoluyla sesleri kovarak ihtilaflı konularla karşıtlıkları pekiştirme sanatıdır!
610-622 arasında Peygamber tarafından Mekke'de İslam'ın yayılması (“Allah'ın iradesine gönül rızasıyla teslimiyet”) yenilik getiren kimi öğretilere ilham kaynağı olur. Göçe (Hicret) mecbur kalan, Medine Devleti'nin yasakoyucusu (622-632) Peygamber, kendisine vahyedilen hukuk kurallarını dile döker (hadis'ler, sahih sözler). Bunlar daha sonra Kuran'ın hükümleri arasında toplanır (Şeriat). Ve peygamberin hükümeti Allah'ın hükümetiyle özdeşleşir. Daha sonra gelen Halife'ler ve İslam'a ihtida eden Bağdat halifeleri, düşüncelerini meşruiyetleri sorununa odaklarlar.
Bu durumda siyaset adamlarının öğrendiği tek şey, inandırma sanatı, ikna ve ayartma yoluyla sesleri kovarak ihtilaflı konularla karşıtlıkları pekiştirme sanatıdır!
en iyi toplumsal bağlılık, her bireyin, her toplumsal sınıfın, bütünün düzenine katkı yapacak şekilde, yalnızca kendi işini yapması sayesinde, adaletlidir.
"Bu dünyada mükemmel bir şehir kurma hayalinin (Platon, Stoacılar) hiçbir anlamı yoktur. Yeryüzünün istikrarsızlığı karşısında res-publica felsefesi, ilahi yasa ile ilahi yasanın bozulması olarak düşünülen insani yasa arasındaki karşıtlıga tamamen teslim olur. İster eski yasa üzerine düşünülsün (Torah'ta anlatılan lbrahim ile Musa'nın ittifakı, Tann'nın insanı şehir kurmayla ilintilendirmesi), ister yeni yasa üzerine ("Size dediler ki.., ben size diyorum ki..." diye hatırlatan İsa), hakiki yasayı dile getiren yalnızca semai cumhuriyettir, ilahi Yeruşalem'dir (ebedî ve görünmez). Bu yasa kesin hükümler verir. Bu dünya insanı için, rabıta bahşeden tek şehir, hâla Kilise'nin kendini temsilcisi olarak sunduğu Tanrı'nın Şehri'dir. Siyasallaşma sürecindeki Kilise'nin Latin Hıristiyan siyaseti, insani kurumların ilgasını talep eden mistik bir içerik söz konusu olmadıkça, ilahi yasa ile dünyevi yasa arasındaki ilişkiyi, aşağı-yozlaşmış-dünya ile yukarı-örnek-dünya arasında bir ortak payda olanağını (iletişim) doğal bir toplumculluk iddiasına mecbur olmadan düşünmeye çalışmıştır."
"Böylelikle, Platon, araştırmasını bundan böyle Sokrates'in mahkûm edilmesi gibi bir hatadan kaçınabilecek, hakikat ile başıboş demokratik kanaat arasındaki açık çatışkıyı çözebilecek bir "güzel" şehre odaklayarak, siyaset felsefesini hakikat arayışı içinde kuralın meşru ilkesi ve en iyi siyasal rejimin ölçüsü üzerinde bir tartışmaya doğru yönlendirir. Bundan çıkan sonuç, tekil olana ve farklılıklara göndermeyi dışlayan bir bütüncülüğün (holos, bütünün önceliği) damgasını taşıyan, her konuda uygulanabilen tek bir âdetler birliği biçimidir. Bu çözümün şehri ortak bir karar alma mekânı olarak değil, toplumsal işlevlerin düzenlendiği, nihai birlik uzmanı devlet adamı-filozof tarafından tutkallanmış bir mekân olarak tanımlamayı gerektirmesi dikkate değer. Siyasete (amacı daima bir olan iyi eylem) bir doğru yer sanatı biçimini verir. Amacı, şimdiyi ebedî olanın tartısında tartmak, İyi'nin egemenliğinde otoriteyi ve iktidarın uygulanmasını meşru kılmaktır."
"Modern çalışma toplumunda birey tatminsiz ve delik deşiktir; çünkü yalnızca doğaya karşı mücadele ederek ve hesap-kitap bahane göstererek selamet bulamaz. Ne için çalışmak? Boş zaman için mi?
"Drama yazarı Aristofanes ne derse desin, felsefe bulutları düşünmek değildir. Felsefe kimi zaman kaotik görünen siyaseti anlaşılır kılar. Aslında şehir-devletin ve kurumların, dünyanın ve dünyanın biçimi ve düzeninin (cosmos) kökeni ve ilk nedeni olan lyi'yle zorunlu uyumlarını tasarlayan odur. Filozof, geleceğin yöneticisine bu iyi'yi, şehir-devlete iyi bir siyasetin ölçüsü olan adalet şeklinde yansıyabilsin diye öğretir. Bunların sonucu olarak ortaya çıkan yurttaşlık, bir ethos olarak kavranmış bir yurttaşlıktır; varlığı tamamen insani kılan ve şehir içinde serpilip gelişen, zamanla kazanılan bir alışkanlıktır. Bu anlamda, yurttaşlık olaylar üzerinde etkide bulunma gücünden çok, kendini yetiştirmeye karşlık gelir ve insani meselelerle ilgili olarak en iyi yönetim biçimini tarif eder."
"Sartre, entelektüelin itikadı temasını bir müdahale felsefesiyle birleştirmiştir. Varoluşçu felsefe daima yenilenen bir özgürlük umudu içinde kendiliğinden fışkıran bir tarih tahayyülüne (Diyalektik Aklın Eleştirisi, 1960) bağlı olduğu ölçüde, sistematik olarak serimlenebilir bir varoluşçu siyaset olmasa bile, olaylar (Fransızların Cezayir'de uyguladıkları işkenceler, sõmürgeler vb.) Sartre'ı isyanlara götürür. Sartre, 20. yüzyılın bir kısmı için, entelektüelin inançlı bağlılığını bu isyanlarda tanımlar."
"Sözün insanı yoldan saptırabildiği, düzensizlik ve ölçüsüzlük pahasına baştan çıkarabildiğini herkes kabul eder. Söz, belagat ustası Gorgias'ın (Leontium'lu, İÖ 483-385) kabul ettiği gibi, kalabalıkların nefretin körükler; korkuya kapılmış Sokrates'in (İÖ 469-399) itiraf ettiği gibi, düşüncesiz inancı dinleyicilerin kalbine yerleştirir; Platon'un ısrarla söylediği gibi, kurnazlıklara ve önyargılara sığınak olup kafa karışıklıklarını teşvik eder. Soruna farklı yaklaşan Aristoteles ise, sözü, bazı durumlarda, sorularla ve itirazlarla daha diri kılınmış bir diyalog çerçevesinde, kanının çürütülmesi sayesinde daha iyi olanı dile getirerek ruhu yüceltmeye, hakikatin yolunda ilerlemeye katkıda bulunduğu için takdir eder."
"Nelerin var olduğunu, neleri insanların başardığını biliyor muyuz? Uzun zaman boyunca, dolaysız olarak var olandan (az ya da çok kılık değiştirmiş arzular ve bencillikler) ziyade yanılsamalardan hareketle, insanların ne olması gerektiğini (iyi insanlar) tarif etmek tercih edilmedi mi? Gerçeklik kaygısının önceliği, eylem kararlılığı üretir. Tasarıların şimdinin tahlilinden doğmak zorunda olduğunu anlamadan, siyasetle nasıl uğraşılır? "Siyasal" denen şeyi tanımlamamız gerektiğinin bilincindeysek, siyaset ile ahlak arasındaki ilişkileri nereye koymalıyız? Devlet (lo stato) terimine, vaat ettiği birliğin (terimin tanımı birliği içerir ve ona indirgenir) verdiği sıfatlar üzerinde de hüküm sahibi olmasını gerektirdiği ölçüde, hangi değer verilmelidir? Özetle, ilk modern siyaset felsefeleri ilk olarak siyasal zihni yeniden gözden geçirmek gibi devasa bir işe girişir, insanı bir yaratıktan ziyade aydınlanmış ve ortak eylem varlığı olarak tanımlayarak işe başlarlar; böylece siyasetin emsali görülmemiş boyutlarının algılanmasını sağlarlar."