Kartallar uçar mı bir harâbeden
Köprülerden benim yârim geçer mi
Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem
Taşırsın yeryüzünde ebedî tohumları
Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum
Yazın güneş yanığıdır düşlerim
Sonbahar ruhumu bekleyen oba
Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar sevda hecesi
Sen nasıl bu kadar hayal incesi
Sen nasıl bu kadar mutluluk çağı
Sen nasıl bu kadar tarih öncesi
Yanık kokan fotoğraflar gibiyim
Yoruldum sonunda ben bu dünyadan
Yokluğunu hatırlatan evlerden
Düğün yemeklerinden
Sultan sofralarından
Duraklardan
Kaydıraklardan
Titreyişlerinden hasta adamın
Ne ayak isiyiyor ıssızlığa yürüyen
Ne el istiyor benden aynalar
Dokunamıyorum; gözlerim uzak
Dokunamıyorum; yüzümde rüzgâr
Bedel istiyor benden aynalar
Bana kızma toprak
Bana küsme toprak
“Söyle bana, eceli kim tutar perçeminden
Hangi ölü bilmez nereye gittiğini
Sen miydin o mehpâre, o memnû, o dilruba
Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar bulut gülmesi
Sen nasıl bu kadar bıldırcın sesi
Sen nasıl bu kadar pencere önü
Sen nasıl bu kadar gök gürlemesi.”
Düştüğüm yerde adını bilmediğim
Bir gönül karanlığı
Bir yorulmak
Bir küçülmek
Bir harman
Oysa bir denince ben yalnız O'na
Yalnız O'na yönelirim, gayrı yok