Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tarih Felsefesi Gönderileri

Tarih Felsefesi kitaplarını, Tarih Felsefesi sözleri ve alıntılarını, Tarih Felsefesi yazarlarını, Tarih Felsefesi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kötüyü İyiye ve İyiyi kötüye çevirerek tüm tikelleri sallantılı kılan bu diyalektikte en sonunda geriye İçselliğin kendi arı etkinliğinden, Tinin Soyutlamasından, Düşünceden başka birşey kalmadı. Düşünce herşeyi Evrensellik biçimi altında irdeler ve bu yolla Evrenselin etkinliği ve üretimidir. O eski skolastik tanribilimde asıl içerik, Kilisenin
Sayfa 318 - İdeaKitabı okudu
Baronlar ve kentler ancak adım adım önemlerini arttırdılar. Özellikle taht uğruna çatışmalar ve savaşlar yoluyla büyük ağırlık kazandılar. Kralların baskıları ve istemleri dayanılmaz oldukça, çekişmeler, giderek savaşlar doğdu: Baronlar Kral Johan'ı İngiliz özgürlüğünün, eş deyişle özellikle İngiliz soyluluğunun ayrıcalıklarının temeli olan Magna Charta'ya yemin etmeye zorladılar. Bu özgürlükler arasında türe özgürlüğü hepsinin üstünde geliyordu; hiçbir İngiliz kendi eşitleri tarafından verilen mahkeme yargısı olmaksızın kişisel özgürlüğünden, mülkünden ya da yaşamından yoksun bırakılamayacaktı. Dahası, herkesin kendi mülkiyeti üzerinde özgür tasarruf hakkı vardı. Dahası, kral başpiskoposların, piskoposların, kontların ve baronların onayı olmaksızın hiçbir vergi getiremeyecekti.
Sayfa 295 - İdeaKitabı okudu
Reklam
Yalnızca Yahudiler durumunda yalın Birlik ilkesinin düşünceye yükseldiğini gördük, çünkü yalnızca onlar arasında düşünce için varolan Bire tapınılıyordu. Şimdi soyut Tine arındırmada geriye bu Birlik kalmış, dahası Jehova tapınmasına yüklenen o tikellikten de kurtulmuştur. Jehova yalnızca bu tekil halkın Tanrısı, Abraham'ın, Isaak'ın ve
Sayfa 261 - İdeaKitabı okudu
Böylece Germanik Dünya dışsal olarak yalnızca Roma Dünyasının sürdürülmesi olarak görünür. Ama onda bütünüyle yeni bir Tin yaşıyordu ve bundan şimdi Dünyanın kendini yeniden yaratması, kendi üzerine dayanan özgür Tinin, Öznelliğin saltık öz-istencinin yeniden doğması gerekiyordu. Bu içtenliğin karşısında içerik saltık başkalık olarak durur. Kendini şimdi bu ilkelerden geliştiren ayrım ve karşıtlık Kilise ve Devlet arasındadır. Bir yanda Kilise saltık gerçekliğin varoluşu olarak kendini geliştirir; çünkü o bu gerçekliğin bilincidir, ve aynı zamanda Öznenin ona uyumlu kılınması etkinliğidir. Öte yanda, kendi erekleri ile dünyada bulunan dünyasal bilinç durur-Devlet ki, yürekten, güvenden, genel olarak öznellikten doğar. Avrupa Tarihi bu ilkelerden her birinin Kilisede ve Devlette kendi için gelişiminin, sonra ikisinin yalnızca birbirlerine karşı değil, ama, her birinin kendisi bütünlük olduğu için, her birinin kendi içinde karşıtlığının, ve son olarak bu karşıtlığın uzlaşmasının sergilenişidir.
Sayfa 252 - İdeaKitabı okudu
Öyleyse insanların bilinçlerinin önünde duran şey anavatan ya da böyle törel bir birlik değildi; tersine, kendilerini Yazgıya teslim etmeye ve yaşama karşı eksiksiz bir ilgisizliğe bırakmaya yöneltiliyorlardı - bir ilgisizlik ki, onu ya düşüncenin özgürlüğünde ya da dolaysız duyusal hazda arıyorlardı. Böylece insan ya varoluş ile bozuşmuş ya da bütünüyle duyusal varoluşa teslim olmuştu. Ya belirlenimini İmparatorun kayrasını kazanma yoluyla, şiddet, kalıt hileleri ve kurnazlıklar yoluyla haz araçlarını elde etme çabasında buluyordu; ya da dinginliğini henüz sağlam ve kendinde ve kendi için varolan birşeyler verebilen felsefede arıyordu: Çünkü o zamanın dizgeleri, Stoacılık, Epikürcülük ve Kuşkuculuk, gerçi kendi aralarında karşıtlar olsalar da, aynı şeyi veriyor, Tini edimselliğin sunduğu herşeye karşı ilgisiz kılabiliyorlardı. Bu felsefeler buna göre kültürlü insanlar arasında çok yaygındı; ortaya Düşünce yoluyla, Evrenseli üreten etkinlik yoluyla insanın kendi içinde sarsılmazlığını çıkarıyorlardı. Ama felsefe yoluyla bu iç uzlaşmanın kendisi yalnızca arı kişilik ilkesinde soyut bir uzlaşmaydı; çünkü arı olarak kendi kendisini nesne yapan ve kendi ile uzlaşan Düşünce herhangi bir nesneden bütünüyle yoksundu, ve Kuşkuculuğun sarsılmazlığı ereksizliğin kendisini İstencin ereği yaptı. Felsefe yalnızca tüm içeriğin olumsuzluğunu biliyordu ve artık sağlam hiçbirşeyi olmayan bir dünya için bir umutsuzluk öğüdüydü. Daha yüksek bir Uzlaşma isteyen dirimli Tine doyum veremezdi.
Sayfa 234 - İdeaKitabı okudu
Roma ilkesi böylelikle kendini soğuk bir egemenlik ve güç soyutlaması olarak, başkalarına karşı arı istencin bencilliği olarak sergiler ki, kendi içinde hiçbir ahlaksal belirlenim taşımaz, ama içeriğini yalnızca tikel çıkarlar yoluyla kazanır.
Sayfa 230 - İdeaKitabı okudu
Reklam
Ama Romalıların genel karakterleri üzerine diyebiliriz ki, Doğuda gördüğümüz o ilk yabanıl şiire ve sonlu herşeyin evrilmesine karşı, Yunan Tininin güzel, uyumlu şiirine ve iyi dengeli özgürlüğüne karşı, burada Romalılar durumunda yaşamın düzyazısı, kendi için sonluluğun bilinci, Anlağın soyutlaması ve Kişiliğin sertliği ortaya çıkar ki, Ailede bile doğal törelliğe dek ulaşamaz, ama yüreksiz ve ruhsuz Bir olarak kalır ve bu Birlerin Birliğini ancak soyut Evrensellikte koyar. Tinin bu aşırı yavanlığını Etrüsk sanatında buluruz ki, uygulayımdaki eksiksizliğe ve gösterimdeki doğaya bağlılığa karşın, Yunan İdealliğinden ve Güzelliğinden en küçük bir iz taşımaz; bu durumu Roma Tüzesinin ve Roma Dininin gelişiminde de görürüz. Roma dünyasının özgür olmayan, tinsellikten yoksun ve ruhsuz Anlağına pozitif Tüzenin kökenini ve gelişimini borçluyuz. Çünkü yukarıda daha önce Doğuda nasıl kendinde törel ve ahlaksal ilişkilerin tüzel buyruklar yapıldıklarını gördük; giderek Yunanlılarda bile Töre aynı zamanda tüzel Haktı, ve tam bu nedenle Anayasa bütünüyle törelere ve duygusal yatkınlığa bağımlıydı ve henüz değişken İçe ve tikel Öznelliğe karşı kendi içinde sağlamlık taşımıyordu. Romalılar şimdi bu önemli ayrılmayı tamamladılar ve bir Tüze İlkesi buldular ki, dışsaldır, e.d. duygusal eğilime ve yüreğe bağlı değildir. Böylece bize biçime göre büyük bir armağan sundular; bu kısır Anlağın kurbanı olmaksızın, onu kendi için Bilgeliğin ve Usun en son noktası olarak görmeksizin, o armağanı kullanabilir ve ondan yararlanabiliriz.
Sayfa 213 - İdeaKitabı okudu
Sokrates insanın Doğru ve İyi olanı kendi içinde bulması ve bilmesi gerektiğini, ve bu Doğru ve İyi olanın doğasına göre evrensel olduğunu öğretti. Sokrates ahlak öğretmeni olarak ünlüdür; ama o dahaçok Ahlakın bulucusudur. Yunanlıların Törellikleri vardı ama Sokrates onlara ahlaksal erdemin, ödevlerin vb. neler olduklarını öğretmeyi istedi.
Sayfa 200 - İdeaKitabı okudu
Demokraside halkın önünde konuşmak, onlara birşeyi tasarımlanabilir kılmak özel bir gereksinimdir, ve bu onların özsel olarak görmeleri gereken bakış açısını uygun bir biçimde gözler önüne sermek demektir. Burada anlığın eğitimi zorunludur, ve bu cimnastiği Yunanlılar Sofistlerinden kazandılar. Ama bu düşünce eğitimi onu kullananlar için kendi amaçla- rını ve çıkarlarını halka dayatmanın aracı oldu; uzman Sofistler konuyu şu ya da bu yana döndürmeyi biliyorlardı, ve böylece tutkulara kapı ardına dek açıldı. Sofistlerin ana ilkelerinden biri şuydu: "Insan tüm şeylerin ölçüsüdür"; ama bunda, tüm deyişlerinde olduğu gibi, bir ikircim yatar, öyle ki 'insan' derinliği ve gerçekliği içindeki ya da yalnızca keyfiliği ve tikel çıkarı içindeki Tin demek olabilir. Sofistler yalnızca öznel insanı demek istiyorlardı, ve bununla haklı olanın ilkesi olarak keyfiliği anlıyorlar, ve özne için yararlı olanı en son belirlenim zemini olarak görüyorlardı. Bu Sofistik ilke tüm zamanlarda yalnızca değişik şekiller altında yineleyip durur; böylece giderek bizim zamanımızda bile haklı olan üzerine keyfi görüşü, duyguyu belirlenim zemini yapar.
Sayfa 199 - İdeaKitabı okudu
Şimdi Yunan Tininin ne olduğunu toparlamak istersek, burada temel belirlenimi oluşturan şey Tinin özgürlüğünün bir Doğa uyarısı ile koşullu ve onunla özsel olarak bağıntılı olmasıdır. Yunan özgürlüğü başkası tarafından uyarılır, ve uyarıyı kendi içinden değiştirmesi ve üretmesi yoluyla özgürdür. Bu belirlenim insanın 'kendi'sizliği
Sayfa 177 - İdeaKitabı okudu
153 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.